Yeni Kuşakların İlk Indiana Jones Macerası İçin Kameralar Çalışmaya Başlıyor

Herşey Santa Fe’nin kuzeyindeki Hayalet Çiftliğinde oldu. Indiana Jones geri döndü.
Her yeni filminin çekimlerine mutlaka sette şampanya patlatarak başlayan yönetmen Steven Spielberg, “Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull”da da geleneği bozmadı ve filmin ilk görüntülerini çekmeye başlamadan önce şampanya patlattı.

Yapımcı Frank Marshall ilk çekim günüyle ilgili izlenimlerini şu sözlerle anımsıyor: “Kendimizi sanki ilk filmin sonuna geri dönmüş gibi hissettik. Herşey hemen hemen aynıydı. O zamanlar sette var olan ilişki modelleri, kreatif atmosfer, sevgi ve saygı gibi boyutların hepsi aynen vardı.”

Prodüksiyonun ilk bacağında New Mexico eyaletindeki ıssız çöl ortamında yapılan çekimler vardı. Ghost Ranch – Hayalet Çiftliğindeki işleri tamamlayan ekipler, 300 mil güneybatıdaki Deming’e geçtiler. Orada İkinci Dünya Savaşı yıllarından bugüne kadar hiç değişmeden kalan eski bir hava üssünde filmin açılış sahnesi gerçekleştirildi. Bu sahne için figüranlara Sovyet askeri üniformaları giydirilirken savaş döneminden kalma ordu jipleri kullanıldı.

New Mexico’dan sonra sırada New Haven eyaletindeki çekimler vardı. Profesör Jones ve Marshall Koleji’yle ilgili çekimler bu eyalette gerçekleştirildi. Yapımcı Frank Marshall, burada yapılan çekimlerde uygulanan yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor:
“Bu filmi yaparken karşımıza çıkan zorluklardan birisi, ilk üç filmde oluşturduğumuz mekanların benzerlerini yapmak oldu. Aslında ‘Raiders of the Lost Ark’taki sınıf iç mekan çekimleri Londra’da; dış mekan çekimleri ise Kuzey Kaliforniya’daki Pasifik Üniversitesi’nde gerçekleştirilmişti. ‘Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull’da bu ikisinin yerini alacak mekanlara ihtiyacımız vardı. Aradığımız çözümü Connecticut eyaletindeki New Haven’da bulunan Ivy League okulunda bulduk.”

Marshall sözlerine şöyle devam ediyor: “Filmde adı geçen Marshall Kolejiyle ilgili çekimleri Yale Üniversitesinde gerçekleştirdik. Dış mekanlar o dönem için mükemmel; sınıflar istediğimiz kadar büyüktü. Hem üniversiteden hem de kent halkından harika işbirliği gördük. Sınıflardan tutun da, kampüs koridorlarındaki, avludaki ve kentteki motosiklet takip sahnesine kadar her sahnede Profesör Jones, Dekan Stanforth ve Mutt karakterinin tanıtımı açısından mükemmel arka plan sağladı.” Filmin en zorlu sahnelerinden bir kısmı, Peru’daki yağmur ormanlarında bulunan ormanlık alanda geçer. Senaryo yazarı David Koepp bu tercihin sebebini şu sözlerle açıklıyor:

“Peru’daki Iquitos kenti için ‘Amazon’a açılan kapı’ tanımlaması yapılır. Yoğun ormanlara girmeden önceki son kenttir. Orası vahşi yaşamla uygar dünyanın buluştuğu noktadaki sınırdır. Bir Indiana Jones macerasının başlaması için en mükemmel yer olduğunu düşündük.”

Indiana Jones ile Mutt, ormanın girişindeki küçük kasabada kendilerini Kristal Kafatasının gizemine götürecek önemli ipuçlarına ulaşırlar. Kentin dış mekanlarıyla ilgili çekimler, Universal tesislerinde gerçekleştirilirken tozlu Peru sokaklarının kurulması görevini prodüksiyon tasarımcısı Guy Hendrix Dyas üstlendi. Ancak ormanın bulunması daha zorlu bir süreç gerektiriyordu. Film yapımcıları vahşi ormanları yansıtacak ideal mekanları bulmak amacıyla geniş kapsamlı araştırmaya giriştiler.

Filmin ortak yapımcılarından Stewart yapılan çalışmayı şöyle anlatıyor: “El değmemiş orman bulmak zor oldu. Meksika, Guatemala, Güney Amerika, Porto Riko derken dolaşmadığımız yer kalmadı. Sonunda aradığımız doğru mekanların Hawaii’de olduğunu görünce çekimi orada yapmaya karar verdik.”

Şirket yetkilileri aradıkları ormanı Hawaii’ye bağlı Big Island’ın güneydoğu köşesinde buldular. Adanın özel mülkiyete ait kesimlerinde bulunan yoğun ormanlık bölgede birkaç hafta çekim yapan ekipler, filmin en zorlu sahnelerini burada hayata geçirdi. Çekilen sahneler arasında hareket halindeki arabaların üzerindeki kılıç dövüşü sahneleri de yer alıyordu.

Hawaii’deki çalışmanın tamamlanmasından sonra Güney Kaliforniya’ya dönülerek çekimlere devam edildi. Bu bölgelerde yer alan sayısız stüdyo kullanılarak Prodüksiyon Tasarımcısı Guy Hendrix Dyas ve ekibinin hazırladığı geniş ölçekli setlerde çekimler gerçekleştirildi.

Indiana Jones’un eviyle ilgili setler ise, Universal’ün ünlü stüdyosu Stage 29’da inşa edildi. Prodüksiyon tasarımcısı Dyas, bu setle ilgili yaklaşımını şu sözlerle özetliyor:

“Indiana Jones’un yaşadığı eviyle ilgili set, ana karakterimizin hayatının daha özel kesitlerini göstermemize izin veren örnek setlerden birisidir. Evin replikalarını yaparken çok sıkı çalıştık. Daha önceki filmlerden görüntüler üzerinde dikkatle odaklandık. Ancak Indiana Jones’un 1930’lu yıllardaki evinin iç mekanlarının rekreasyonunu yaparken artık 1957 yılında olduğumuz gerçeğini aklımızın bir köşesinde tutmaya özen gösterdik.”

Prodüksiyon tasarımcısı Dyas sözlerine şöyle devam ediyor: “Set dekoratörü Larry Dias ile çalışarak Indy’nin kişisel stilini ve ilgi alanlarını yansıtacak bir ev yaratma arayışına girdik. Son filmden bu yana geçen 19 yıllık zaman boyutunu da izleyiciye hissettirmek zorundaydık. Oturma ve çalışma odalarını Indy’nin dünyanın uzak köşelerinde yaşadığı maceralardan topladığı birbirinden güzel ve ilgi çekici arkeolojik sanat eserleri ve nesnelerle doldurduk.”

Dyas’ın ekibi ayrıca Universal Stüdyolarında çeşitli dış mekan setleri de yarattılar. Bunlar arasında Indy ile Mutt’un yolculuklarının ilk aşamasında gittikleri tehlikeli kasaba seti de vardı. Ayrıca filmde heyecanın doruk yaptığı noktada göreceğimiz tapınak setinin bir parçasını oluşturan yaklaşık 26 metre yüksekliğindeki dev yapıyı da Universal Stüdyolarında inşa ettiler.

11 metre yüksekliğindeki silindirin çevresine inşa edilen “taş” merdiven ise, Los Angeles’ın öteki ucunda yer alan ve eskiden MGM stüdyoları olarak bilinen Sony Stüdyolarında yapıldı. Kahramanlarımız yalpalayarak yürürken geri çekilen merdiveni Özel Efektler Koordinatörü Dan Sudick gerçekleştirdi.

Dan Sudick daha önce Spielberg’in “War of the Worlds” adlı filminin özel efektlerini hazırlamıştı. Çalışmasından çok etkilendiği için Sudick’i “Indiana Jones”a katılmaya davet ettiğini ifade eden Spielberg, “Hazırladığı sete girdiğimde, Joe Alves’in ‘Close Encounters of the Third Kind’ için yaptığı setten bu yana en heyecan verici setle karşılaştım” diyor.

Hiç yorum yok: