Scarlett Johansson Biyografi

SCARLETT JOHANSSON - GRIET

8 yaşından itibaren Hollywood’da profesyonel anlamda ilerleyen Scarlett Johansson, şimdilerde gelecek vaadeden oyuncuların arasında yıldızı parlayan biri. 22 Kasım 1984’te New York’da doğan Scarlett, beş kardeşi ile beraber gene New York’da büyüdü. 3 yaşından itibaren oyunculuğa olan ilgisi kendisini gösterdi. Lee Strasberg Tiyatro Akademisinin gençlere yönelik eğitimine başladıktan sonra, ilk sahne deneyimini SOPHISTRY isimli bağımsız bir yapımda Ethan Hawke’un karşısında oynamıştır. İlk film deneyimi ise 1994 yılında Rob Reiner’in yönettiği Bruce Willis ve Elijah Wood’un paylaştıkları NORTH isimli filmde yardımcı oyunculuktur. Daha sonra sinema kariyerine 1995’te JUST CAUSE’da (Yön: Arne Glimcher) ve 1996’da IF LUCY FELL (yön: Eric Schaeffer) filmleri ile devam etmiştir. Joahnsson’un sinema oyunculuğunda dikkatleri üzerine çekmesini sağlayan 2 yetim genç kızlardan birini canlandırdığı Lisa Krueger tarafından yönetilmiş olan MANNY & LO filmidir. Aleksa Palladino ve Mary Kay Place ile beraber başrollerini oynadığı filmdeki oyunculuğu ile Independent Spirit Ödüllerinde En İyi Aktris dalında aday gösterilmiştir.

Johansson, 1998 yılında Robert Redford’un yönettiği ve başrollerinde Robert Redford, Kristin Scott Thomas ve Sam Neill’in olduğu HORSE WHISPERER filminde bacağını ve en iyi arkadaşını bir kazada kaybetmiş genç bir kızı başarıyla oynamıştır.
2000 yılında Daniel Clowes’in hit olmuş çizgi dizisinden Terry Zwigoff’la beraber sinemaya uyarlanan ve Zwigoff’un yönettiği GHOST WORLD filminde liseden yeni mezun olmanın sıkıntılarını yaşayan iki genç kızdan birini oynamıştır. Aynı yıl Eva Gardos’un yönettiği Nastassja Kinski ile başrollerini paylaştığı AMERICAN RHAPSODY filminde 1950’lerin Komunist Macaristan’ından kaçarak Amerika’ya doğru yola çıkan bir genç kızı canlandırdı.

2002 yılında David Arquette ile başrollerini paylaştıkları EIGHT LEGGED FREAKS filmi başarısızda olsa Johansson’un geçmişteki başarıları ile yükselişini sürdürmesine engel olamadı. Bağımsız yönetmenlerin gözdesi olan Scarlett, Hollywood’da büyük yapımcıların dikkatini çekmeyi başardı. Sofia Coppola’nın yönettiği Bill Murray ile başrollerini paylaştığı LOST IN TRANSLATION filminde eski bir Amerikalı aktörle Japonya’da tanışarak farklı bir arkadaşlık kuran genç bir kızı canlandırıyor. Yükselen yıldız Scarlett, aynı yıl THE GIRL WITH A PEARL EARRING filmi ile drama oyunculuğundaki yeteneğini sergilemiştir. 2004 yılında Erika Christiensen ile THE PERFECT SCORE filmini yapmıştır. Ayrıca 2004 yılında halen montaj aşamasında olan A LOVE SONG FOR BOBBY LONG, çekim aşamasında olan ve Helen Hunt ile başrollerini paylaştığı A GOOD WOMAN filminde rol almaktadır.

FİLMLERİ

2004 – A LOVE SONG FOR BOBBY LONG
2004 – THE PERFECT SCORE
2003 – GIRL WITH A PEARL EARRING
2003 - LOST IN TRANSLATION
2002 – EIGHT LEGGED FREAKS
2001 – AN AMERICAN RHAPSODY
2001 – GHOST WORLD
2001 – THE MAN WHO WASN’T THERE
1999 – MY BROTHER THE PIG
1998 – THE HORSE WHISPERER
1997 – HOME ALONE 3
1996 – MANNY & LO

ÖDÜLLERİ:

2004 – GOLDEN GLOBES: En İyi Kadın Oyuncu Adayı (GIRL WITH A PEARL EARRING-LOST IN TRANSLATION)
2004 - BAFTA FILM Award: En İyi Kadın Oyuncu Adayı (GIRL WITH A PEARL EARRING-LOST IN TRANSLATION)
2004 – GOLDEN SATELLITE Award: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Adayı
2004 – NEW GENERATION Award: En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
2004 – OFCS Award: En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Adayı
2004 – RISING STAR ödülü
2003 – VENİCE FILM FESTIVAL: En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
2003 – BSFC Award: En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
2002 – YOUNG ARTIST Award: En İyi Oyunculuk Ödülü
2001 – TFCA Award: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü
2001 – BSFC Award: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
1999 – BLOCKBUSTER ENTERTAINMENT Award: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Adayı
1999 – CFCA Award: En İyi Umut Vaadeden Oyuncu Aday
1998 – YOUNG STAR Award: En İyi Genç Kadın Oyuncu Ödülü
1997 – INDEPENDENT SPIRIT Award: En İyi Kadın Oyuncu Adayı

Aşkzede - Aloha Ruhu: Oahu’daki Çekimler

Aloha Ruhu: Oahu’daki Çekimler

Senaryo yazarı Jason Segel, “romantik felaketler komedisi” olarak nitelediği senaryo için gereken esin kaynaklarını toplamak amacıyla Oahu adasının kuzey kıyısındaki bir bungalowa çekildi. Senaryodan kafasını kaldırdığı zamanlarda ise Kuzey Kıyısı’nın tek büyük otel kompleksi olan Turtle Bay Resort’a giderek yemek yedi ve içkisini yudumladı. Sözkonusu otele gidişinin tek sebebi sadece yemek yemek ve içki içmek değildi. Yarattığı baş kahramanının yaşadığı çaresizlikler ve eğlenceli olaylar için bu otel iyi bir ortam oluşturuyordu. Yemek servislerinden sörf etkinliklerine ve çeşit çeşit açık hava aktivitilerine kadar her türlü olanağı sunan Turtle Bay Resort tesisleri, “Forgetting Sarah Marshall”ın birçok sahnesinde arka plan işlevi gördü.

Çekimlerin başlamasından önce prodüksiyon ekiplerine efsanevi Kahu spritüalisti Auntie Netty tarafından Hawaii’nin geleneksel kutsama töreni yapıldı. Prodüksiyonun başarılı ve güvenlik içinde yürümesi için filmin yapımcılarıyla oyuncularının kafalarını tek tek avuçlarının içine alarak Hawaii dilinde sevgi dolu dualar fısıldadı. Auntie Netty’nin duaları işe yaramış olmalı ki, Oahu’daki 33 günlük çekim süresi boyunca havalar hep güzel gitti ve hiçbir sorun yaşanmadı. Oyuncu kadrosuyla teknik ekiplerin yürekleri Aloha ruhuyla doldu.

Yaklaşık 800 dönümlük alana yayılan Turtle Bay Resort, “Forgetting Sarah Marshall”ın yapımında bir nevi çekim stüdyosu işlevi gördü. El değmemiş plajlarından lobisine ve yakındaki helikopter pistine kadar çeşitli birimleriyle film yapımcılarına mekan seçenekleri sundu. Eğlence sektörü camiasının yabancısı olmayan Turtle Bay Resort, yıllar önce çekilen “Magnum P.I.” dizisinden başlayarak çok sayıda film ve televizyon prodüksiyonuna ev sahipliği yaptığı için yeterli donanınıma sahipti.

Prodüksiyon ekipleri ayrıca Oahu adasının Turtle Bay dışındaki kesimlerinde de çekim yaptılar. Tercih edilen yerler arasında Laie Point’teki dramatik görünümlü uçurumlar, bir ara “Lost” dizisine de ev sahipliği yapan Mokuleia Sahili ile Keawa’ula Körfezinin turkuaz rengi suları ve bembeyaz kumlu plajlarıyla ünlenen sahilleri vardı. Filmin sörf sahnelerinin çekimleri ise, ünlü su altı görüntü yönetmeni Don King tarafından Haleiwa sahillerinde gerçekleştirildi.

Kostüm tasarımcısı Leesa Evans’ın elinde Hawaii stiline uygun giydireceği çok sayıda karakter vardı. Başroldeki iki kadın karakter için Hawaii stili giyinme tarzına uygun giysiler tasarladı. Sarah karakteri için tropikal tasarımcı elinden çıkmış kıyafetler düşünürken yerel halkı temsil eden Rachel için daha rahat görünümlü kıyafetler hazırladı. Erkek karakterlerden İngiliz rock and roll’cu Aldous Snow karakteri deri pantolonunu giymeye devam ederken ayaklarına Hawaii usulü tokyo terlik giydi. Filmin başlangıcında kalbi kırık bir erkek olan, ancak sonlara doğru hayata daha umutlu bakan Peter Bretter karakterinin kıyafetlerinde bu değişimi yansıtacak özelliklere yer verildi.

Prodüksiyon tasarımcısı Jackson De Govia yönetiminde çalışan sanat departmanı ise, çağdaş tasarım unsurlarıyla Hawaii yerel sanatı etkilerini birleştiren bir tasarım anlayışı izledi. Set tasarımcısı K.C. Fox ve ekibi, Oahu’daki yerel dükkanları dolaşarak bulabildikleri elyapımı çanak çömlek, Polinezya usulü ağaç oymalar, tablolar ve kumaşları topladılar. Otel lobisi, Peter’in Kapua’daki lüks süiti, otel bungalowları, Ola’nın restoranı ve diğer setlerin hepsi bunlarla dekore edildi. Dekorasyonda kullanılan bütün eşyalar, Hawaii adalar grubundaki Haleiwa, Kailua ve Kaneohe gibi kasabalardan bulundu.

Öte yandan sanat departmanı da, Turtle Bay’in (Kaplumbağa Sahili) renk şemalarını çok güzel toprak tonları ve turkuazın su tonlarıyla yeniden yorumladı. Bakır eşyalar ile bambu mobilyalarda ise beyaz ve nötral renklere ağırlık verildi. Yerel halka bir saygı göstergesi olarak çekimler bittikten sonra bu dekorlar toplanmayıp olduğu yerde bırakıldı.

Yönetmen Stoller ve görüntü yönetmeni Russ T. Alsobrook’ın hedeflerinden birisi de, Kaplumbağa Sahili ve diğer Oahu mekanlarını çevreleyen doğal güzellikleri olduğu gibi yakalamaktı. Bu nedenle kamerayı okyanusa doğru çevirdikleri zamanlarda kıyıdaki şamandıraların hepsi kaldırıldı. Çekilen görüntülerin hepsinde doğallık ve şiirsellik gibi unsurlar gözönünde bulunduruldu.

Yapımcı Shauna Robertson bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle açıklıyor: “Günbatımı manzaralarından ‘luau’ olarak bilinen yemekli Hawaii eğlencelerine ve ateş dansçılarına kadar herşeyi yakalamaya çalıştık. Hawaii’de bulunduğumuz süre boyunca çevremizi kuşatan Aloha ruhunu tüm ekiplerimiz takdirle karşıladı. Oradaki günlerimiz bittiğinde hepimiz memnun ayrıldık.”
Komedyen Russell Brand ise Hawaii’de yaşadığı deneyimi şu sözlerle özetliyor: “Orada gerçekten harika günler geçirdim. Hawaii insanlarını son derece içten ve rahat buldum. Sahilde kaplumbağaları gördüm. Hatta bir balina bile gördüm. Çok güzel dansçı kızlar vardı. Oradan ayrılmayı hiç istemedim.”

“Forgetting Sarah Marshall”ın sinema dünyasının ilk “romantik felaketler komedisi” olduğunu gururla söyleyen yapımcı Judd Apatow’un filmle ilgili son sözleri şöyle:
“Bu cümledeki ‘romantik felaketler komedisi’ sözünü boşuna söylemiyorum. Çünkü filmde Jason’un ifade ettiği acıların tamamını kapsayan ve çok hoşuma giden bir tanımlamadır. Ayrıca geniş izleyici kitlelerinin bu filmle kolay bağlantı kuracağını düşünüyorum. Sonuçta bir ilişki yaşayıp da öyle veya böyle kalbi kırılmayan, kendisini damgalanıp bir köşeye atılmış hissetmeyen insan yok gibidir. Hepimiz bizi bozguna uğratan sevgililerimizden çektiğimiz acıları hissettik. Peter karakteri bu filmde eski sevgilisinin olumsuz etkilerinden kurtulmak için çırpınır. Umuyorum ki, bu filmi izleyecek olan herkes Peter’ın içinde bulunduğu çaresizlikten kurtulmak için sergilediği çabaları gösterecektir.”

Filmin genç yönetmeni Stoller ise şu yorumu yapıyor: “Bu filmi izleyenlerin, ‘Ben de bu adam gibiydim’ veya ‘Ayrılık sonrasını yaşayan bu kız gibiydim’ diye düşüneceğini umuyorum. Sonuçta bu evrensel nitelikli bir ayrılık acısı filmidir ve diğer Apatow projelerinin hepsinde olduğu gibi herşey romantik komedi çerçevesi içinde gerçekçilik temeline oturtulmuştur.”

Filmle ilgili en son sözü ise senaryo yazarı / oyuncu Jason Segel söylüyor: “Bu film bana yıllar boyunca kimi zaman keyiflendiren, kimi zaman da işkence ederek tüketen duygularımı dile getirdiğim bir proje oldu. Aşk durduğu yerde durmayan akışkan bir olgudur. Her an her yöne akabilir. Bu filmdeki hiçbir karakterin kötü insan olarak algılanmasını istemem. Sonuçta herkes mutluluğu bulmak için kendi inançları doğrultusunda elinden gelenin en iyisini yapıyor.”

Aşkzede Oyuncu Tercihleri

Oyuncu Tercihleri

Senaryo, yönetmen ve başroldeki erkek oyuncu hazır olunca sıra tropik adada komik olaylar yaşayacak diğer karakterleri oynayacak aktörlerin bulunmasına geldi.
Yönetmen Stoller, “Forgetting Sarah Marshall”ın prodüksiyonun ilk anından son dakikasına kadar her aşamada tam bir esneklik olması gerektiğini hissediyordu. Bu noktada Apatow prodüksiyonlarının değişmez bir ilkesi devreye girdi. Segel’in yazdığı senaryodan yola çıkılarak yapılan filmde rol alacak aktörlerin zaman zaman senaryodan ayrılarak özgürce oynaması hedeflendi.

Örneğin “Forgetting Sarah Marshall”ın orijinal senaryosunda Sarah’ın Peter ile ilişkisini noktaladığı sahnede Peter’in çıplak olduğu, sonra giyindiği yazılıydı. Çekimler yapılırken bu değiştirildi ve Peter karakteri terk edilme sahnesinin tamamında çıplak kaldı. Başta Stoller olmak üzere tüm yapımcılar, Peter’in çıplak kalmasının daha eğlenceli olacağını düşündükleri için değişiklik yapıldı.
Oyuncu seçme süreci, filmin baş karakteri Sarah Marshall’ı oynayacak kadın oyuncunun aranmasıyla başladı. Sarah Marshall karakterinin özelliği, ben-merkezci ama sempatik, erkeklere hükmetmeyi seven ama sevimli bir kadın olmasıydı. Yapımcılar bu rol için “Crime Scene: Scene of the Crime” adlı televizyon şovunun yıldızı Kristen Bell üzerinde karar kıldılar.

Judd Apatow bu rol için neden Kristen Bell’in tercih edildiğini şöyle açıklıyor: “Kristen’in oynadığı Sarah Marshall ile Jason’un oynadığı Peter Bretter arasında mükemmel bir çekim gücü vardır. Sarah’ın emir vermeyi seven alaycı mizacı ile Peter’ın yavru-köpek kırılganlığı birbirine tezat gibi görünse de aslında harika bir uyum oluşturur. İkisi bir araya gelince çok ilginç ve eğlenceli bir çift ortaya çıkar. Kristen’in oynadığı karakter eğlenceli yaklaşımla geliştirilmişti. Show dünyasında insanları satirize etmeyi / hicvetmeyi daima eğlenceli bulmuşumdur. Kristen Bell’in televizyon dünyasında kendisine yer etmiş bir oyuncu olması nedeniyle bu işin altından kalkacağına inanıyordum.”

Kristen Bell ise, filmdeki rol arkadaşının yazdığı senaryoyu çok beğendiği için bu filmde oynamayı istediğini belirterek şunları söylüyor: “Romantik komedilerin çoğunda filmin sonunu önceden tahmin edebilirsiniz. Ancak bu filmin senaryosunda belli bir gerçekçilik boyutu vardı. Jason kesinlikle üç boyutlu bir öykü yazmıştı. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Sonuçta öykü akışında meydana gelen her durumun çok farklı boyutlarını görebiliyorduk.”

Yapımcı Shauna Robertson da şu yorumu yapıyor: “Bence Sarah Marshall rolü için Kristen kesinlikle doğru oyuncuydu. İzleyicinin bu karakteri bazen çok severken, bazen de ondan nefret etmesi gerekiyordu. Kristen her ikisini de başarıyla oynayarak izleyicinin bazen sevmesini, bazen nefret etmesini sağladı. Sonuçta ortaya izleyiciyi kahkahaya boğarken ekrana yapıştıran bir Sarah Marshall çıktı.”

Peter’ın Hawaii’de bulduğu ve beynini kurcalayan sorulardan kurtulmasına yardımcı olan mantıklı ve sağduyulu sevgilisi Rachel Jansen rolünde Mila Kunis kamera karşısına geçti.

Senaryo yazarı / oyuncu Jason Segel bu karakterin özelliklerini şu sözlerle anlatıyor: “Filmin başında Peter’in sevdiği ve beğendiği herşeye tam tezat oluşturacak bir karakter oluşturmak istedim. Rachel Jansen karakterinin özelliği, Sarah Marshall’ın tam anlamıyla antitezi olmasıdır. Onun hiç kimse tarafından aşırı sevilmeye, başkalarından takdir görmeye ihtiyacı yoktur. Sarah Marshall herkesçe pohpohlanmaya ne kadar meraklıysa Rachel’de tam tersi özellikler vardır.”

Rachel Jansen’in portresini çizen Mila Kunis aslında Apatow / Robertson prodüksiyonlarının yabancısı değildi. “Knocked Up” projesinin oyuncu seçmelerine katıldığı halde film yapımcılar ona daha uygun düşecek bir proje çıktığı zaman çalışmak üzere akıllarının bir köşesinde tutmuşlardı. “Forgetting Sarah Marshall”daki Rachel rolünün ortaya çıkmasıyla Mila’nın beklediği fırsat çıkmış oldu.

Mila Kunis’in filmdeki rol arkadaşı ve filmin konusuyla ilgili yorumu şöyle: “Jason’un yazdığı senaryoyu çok sevdim. Ayrılık olayına bir erkeğin bakış açısından bakan bir senaryo açıkçası hoşuma gitti. Jason’un dürüstlüğü çok tatlıydı. Bir yazar olarak hiç de aptal olmadığını göstermiş oldu. Senaryosunu yazdığı filmin başrolünde de kendisi oynadığı için 10 tane farklı kadınla seks sahnesi koymuş. Hatta birden fazla kadınla aynı anda yatağa girdiği sahne için bile yer bulmuş. Gerisini siz düşünün!”

“Forgetting Sarah Marshall”ın oyuncu seçmelerine katılanlar arasında İngiliz stand-up komedyeni Russell Brand da yer alıyordu. Beline taktığı çeşit çeşit kemerlerle süslediği deri pantolonu, darmadağınık yapılı uzun saçları ve siyah göz farlarıyla stüdyoya gelen Russell Brand herkesi şaşırttı. Yapımcılar önceleri onu ne yapacaklarını bilemediler ama komedi yeteneğini görünce Russell’un görünümüne uygun düşecek rock yıldızı karakterini yarattılar.

Filmin yardımcı oyuncu kadrosunda ayrıca “The 40-Year-Old Virgin” ve “Knocked Up”ın gedikli oyuncularından Paul Rudd ile Jonah Hill de yer aldı. Bu iki oyuncu sırasıyla sörfçü Chuck ve garson Matthew rollerinde kamera karşısına geçtiler.

Ağlamayı Bırak, Sıçramaya Bak: Dublör Çalışmaları ve Eğitim

Jason Segel’de yükseklik korkusu olduğu bilinir. Bu korkuyu yenmesi için filmin baş karakterinin sarp bir kayalığın tepesinden atlaması nasıl olurdu?

Yönetmen Stoller ve ekibi, Hawaii’deki Oahu adasının kuzey sahilindeki Laie Point’te okyanusa 180 derece manzaralı harika bir nokta buldular. Oradaki 100 metre yüksekliğindeki kayalığın tepesine çıkan Hawailli gençler, gözünü kırpmadan aşağıda adeta beton etkisi yapan okyanusa atlıyorlardı. Peter’in yukarıda kayalığın kenarında hayata tutunmaya çalıştığı, Rachel’in aşağıdaki okyanus sularında ilerlemeye ve Peter’i atlaması için cesaretlendirmeye çalıştığı sahnenin çekimi için ustaca bir kamera çalışması yapılması gerekiyordu.

Kayalıkların üzerinde kurulan sete görünüm olarak akbabayı çağrıştıran dev vinçler kurulurken prodüksiyon ekipleri Laie Point bölgesinde konuşlandı. Kayalıkların olduğu bölgeye ışık sistemleri, kameralar ve teknik ekipler yerleştirildi. Aşağıdaki okyanus sularında ise üç tane emniyet botu sürekli hazır bekliyordu. Başlarında da rüzgar ve okyanus koşullarını aralıksız gözlemleyen dünyaca ünlü su uzmanları vardı. Prodüksiyon ekipleri artık Peter’in Sarah’tan beyinsel kaçışını çekmeye hazırdı. Lojistik açıdan zor olacağı kesindi ama imkansız değildi.

Segel’in uçurumdan düşme illüzyonunu yaratmak için gereken donanımı dublör koordinatörü Tim Trella dizayn etti. Aktöre ihtiyaç olduğunda onu güvenle geri çekecek emniyet kemeri ve teller bağlandı. Alınan tüm önlemlere rağmen Segel’in uçurumdan salınırken tehlike atlattığı ve düzeneği hazırlayanlara, “Öteki dünyada tepenize bineceğim” diye bağırdığı görüldü.

Oyuncuları bekleyen en kolay görev ise, kristal mavisi Hawaii sularında sörf dersleri aldıkları anlar oldu. Özellikle Segel, Brand ve Rudd’un sörf yapmayı öğrenmesi gerekiyordu. Daha önceden birkaç kez deneyen Kristen Bell ile Mila Kunis ise Hawaii sularında sörf yapmayı çok sevdiler. Özellikle Kristen Bell, “Sörf yapmayı öğrenmek favorilerim arasındaki yerini aldı. Yakın gelecekte profesyonelleşmeyi bile düşünüyorum” diyerek mutluluğunu dile getirdi.

Aşkzede - Judd Apatow, Jason Segel

Derinden sevme kapasitesi, çılgınca aşık olma isteği, insanoğlunun en temel ihtiyaçlarıdır. Aşık olmak güzel olmasına güzeldir de, kalplerimizin acılarla dolmasına yol açtığı gibi bu acıların üstüne bir de ayrılık olduğunda içinden çıkılmaz üzüntüler yaşarız. Ancak ruhumuzun en karanlık köşelerinde bile herşeye rağmen bir tutam komedi olduğunu da unutmayalım.

Judd Apatow ile Jason Segel, kara mizah adı verilen olgunun vazgeçilmez tadının hep farkındaydılar. İkisinin beraber ilk çalışması 1999 yılında Apatow’un yarattığı televizyon klasiği “Freaks and Geeks”te gerçekleşmiş, Segel o dizide 80’li yılların kafası karışık lise öğrencisi Nick rolünde oynamıştı. Sonra 2001 yılında Apatow’un kısa ömürlü olan ama eleştirmenlerin beğenisini kazanan “Undeclared” adlı televizyon şovunda bir kez daha işbirliği yaptılar. 2007 yılında ise yapımcı Shauna Robertson ile birlikte gişe rekortmeni “Knocked Up”a imza attılar.

Jason Segel’in aklında birkaç yıldır Apatow ile tartışmakta olduğu ilginç bir fikir vardı. Romantik erkeklerin ruhunu iyice ezdikten sonra onları terk ederek hayatlarını karartan bir kadının yol açtığı büyük gönül yaralarını konu alan bir komedinin senaryosunu yazıp başrolünde oynamak istiyordu. Komedi boyutunun sadece çiftlerin beraber yaşadığı anlarda değil, o ilişkinin kaçınılmaz sonlanmasından sonrasında meydana gelen kötü olaylarda da bulunabileceğine inanıyordu. Segel’in elinde o kadar çok materyal vardı ki, başlangıçta 2.000 sayfa yazdığı senaryo taslağını istemeye istemeye 120’ye indirmek zorunda kalmıştı.

Segel bu fikrini Apatow’a anlattığında ünlü yapımcının hoşuna gitti. İlk kez senaryo yazarlığını deneyen Segel’e yönlendirmeler yaparak elindeki taslağı kapsamlı bir senaryoya dönüştürmesine rehberlik etti.

Judd Apatow, Segel’in yazdığı senaryoyla ilgili şu yorumu yapıyor: “Elime bitmiş bir senaryo tutuşturup, düşüncelerimi sorunca çok şaşırdım. Jason bir ara ortadan kaybolup Hawaii’ye gitmişti. Oraya aslında senaryosunu yazmak için gittiğini anladım. Segel’in senaryosunun çok iyi olması karşısında herkes şok oldu diyebilirim. Delicesine aşık olmak, kıskançlık ve çılgınlık üzerine eğlenceli bir senaryoydu.”

Judd Apatow’un “The 40-Year-Old Virgin”, “Knocked Up” ve “Superbad” gibi hit filmlerde işbirliği yaptığı yapımcı ortağı Shauna Robertson da, çiçeği burnunda senaryo yazarı Jason Segel’in yapıtından aynı derecede etkilenmişti. Ünlü yapımcı düşüncelerini şu sözlerle ifade ediyor:

“Jason’un verimli bir yazar olduğunu düşünüyorum. Yazdığı senaryo hepimizi heyecanlandırdı. Hayatında ilk kez senaryo yazmayı denemiş olmasına rağmen yıllardır bu işi yapanlar kadar ilginç ve sürükleyici bir yapıt ortaya koymayı başardı.”

Segel’in senaryosunu yazdığı sıralarda Apatow’un “Fun With Dick and Jane” adlı filmde işbirliği yaptığı yazım ortağı Nicholas Stoller da, ilk yönetmenlik sınavına soyunacağı iyi bir senaryo arayışındaydı. “Forgetting Sarah Marshall”ın senaryosunun bir kopyası eline geçtiğinde üzerinde o kadar beğendi ki, Segel ile beraber 1,5 yıl boyunca üzerinde çalışmaya karar verdi. Sonrasında kafa kafaya vererek çalışmaya başlayan Nick Stoller – Jason Segel ikilisi, kadının erkeği terk etmeye karar verdiği ve erkeğin kadını her konuda suçladığı bir konu geliştirdiler.

Judd Apatow bu konuda şöyle bir yorum getiriyor: “Nick ile Jason’un mizah anlayışı birbirine çok benziyordu. Her ikisi de geçmişte kadınlar tarafından terk edilerek mahvedildiği için bu durum işlerine yaradı. Aradıkları esin kaynağını terk edilme duygusunda buldular. Aslında filmin setinde çalışan hemen herkes bu duyguyu yakından tanıyordu. Yüreğinde aşk acısı olan herkes materyali çok iyi anladı.”

Jason Segel ise gülerek şu yorumu yapıyor: “Sonuçta kötü giden ilişkilerimizden kaynaklanan şeytanlarımızı salıvermemiz için Universal bize milyonlarca dolar verdi.”

Aşkzede - Forgetting Sarah Marshall

Sevgilisi tarafından bozguna uğratılıp terk edilenlere romantik felaketler komedisi…

“AŞKZEDE - FORGETTING SARAH MARSHALL”

Yönetmen: Nicholas Stoller
Oyuncular: Jason Segel, Kristen Bell, Mila Kunis, Russell Brand, Bill Hader, Paul Rudd, Jonah Hill
Senaryo: Jason Segel
Yapımcılar: Judd Apatow, Shauna Robertson
Görüntü Yönetmeni: Russ T. Alsobrook, Prodüksiyon Tasarımı: Jackson De Govia
Kostüm Tasarımı: Leesa Evans, Set Dekorasyonu: K.C. Fox
Kurgu: William Kerr, Sanat Yönetmenleri: Alicia Maccarone, Scott Meehan
Özgün Müzik: Lyle Workman
Apatow Productions – Universal Pictures / UIP Filmcilik

“40-Year-Old Virgin” ve “Knocked Up”un yapımcısı Judd Apatow ile “Knocked Up” ve “Superbad”in yapımcısı Shauna Robertson’dan dünyanın ilk romantik felaketler komedisi… Sevgilisi tarafından adeta çöpe atılırcasına terk edilen bir erkeğin olgunlaşma ve hayata yepyeni bir başlangıç yapma çabalarına şehvet dolu ve dürüst bir bakış…

“Fun With Dick and Jane”in ortak senaryo yazarı olarak tanıdığımız Nicholas Stoller’ın ilk yönetmenlik sınavı olan “Forgetting Sarah Marshall”da deliler gibi aşık olduğu televizyon yıldızı kız arkadaşı Sarah Marshall’ı (Kristen Bell) altı yıl boyunca idolleştirdikten sonra bir köşeye atılmanın acısını yaşayan genç müzisyen Peter Bretter’ın (Jason Segel) hayata yeniden tutunma mücadelesi anlatılır.

Zavallı Peter, televizyon yıldızı kız arkadaşı Sarah Marshall’ı o kadar sevmektedir ki, altı yıllık ilişkisi boyunca hep bir köşede kalmaya bile razı olmuştur.

Paparazzilerin çektiği fotoğraflarda Sarah’ın çantasını tutan, ödül törenlerinde çekilen resimlerde fotoğraf karesine kazayla bile girmesine izin verilmeyen erkek olmuş, ancak bunların hiçbirisini umursamadan Sarah’ı sevmeye devam etmiştir.
Ancak günün birinde Sarah tarafından adeta çöpe atılırcasına terk edilince Peter’in dünyası darmadağın olur. Kendisini hiç beklemediği bir anda yapayalnız buluvermiştir. Hepsi de başarısızlıkla sonuçlanan birkaç çapkınlık girişiminden sonra kesin kararını verme noktasına gelir: Artık onun hayatında Sarah diye birisi yoktur; hayatını sonsuza dek mahvetmesine de izin vermeyecektir.

Aklını toplamak için Hawaii’deki Oahu adasına giden Peter, otele kaydını yaptırırken hayatının daha da büyük kabusuyla karşılaşır. Eski sevgilisi Sarah da oradadır. Üstelik tek değildir ve yeni sevgilisi İngiliz rocker Aldous Snow (Russell Brand) ile birlikte aynı otelde kalmaktadır. Sarah’ın yeni yaşamını en canlı şekilde yakından görmenin acılarını yaşarken aradığı huzuru Rachel (Mila Kunis) adlı resepsiyon görevlisi kızla flört etmekte bulur. Aklı başında bir kız olan Rachel’in rahat ve dingin yapısı onu “ölüler dünyasından” çıkmaya ve yeniden “canlılar dünyasına” katılmaya davet etmektedir. Aradığı huzuru bulmasında Rachel’in yanısıra yüzlerce meyve kokteylinin de faydasını görecektir.

Kalbi aşk acısıyla yıpranıp bir milyar parçaya ayrılmış herkes için kahkaha ve eğlence yüklü bir komedi olan “Forgetting Sarah Marshall”ın diğer rollerinde Paul Rudd, Jonah Hill, Bill Hader, Jack McBrayer ve Maria Thayer kamera karşısına geçtiler.

Yapımcısı Apatow’un “kısmen romantik komedi, kısmen felaket filmi” olarak nitelediği “Forgetting Sarah Marshall”ın senaryosunu aynı zamanda başrolde de oynayan Jason Segel yazdı. Görüntü yönetmenliğini “Superbad” ve “Reign Over Me”den tanıdığımız Russ T. Alsobrook üstlenirken prodüksiyon tasarımlarını “The 40-Year-Old Virgin” ve “The Score” ile adını duyuran Jackson De Govia gerçekleştirdi. Kostüm tasarımlarını Leesa Evans hayata geçirdi. Kurgusunu “Superbad” ve “Along Came Polly”den tanıdığımız William Kerr yaptı. Müziklerini Lyle Workman’in hazırladığı filmin müzik süpervizörlüğünü Jonathan Karp üstlendi.

“Transporter”ı Lionsgate aldı

“Transporter”ı Lionsgate aldı

Serinin üçüncü filminin hakları Lionsgate’in oldu
Başrolünde Jason Statham’ın oynadığı üçüncü “Transporter” filminin ABD ve Kanada haklarını Lionsgate aldı.

“Transporter”ın üçüncü bölümünde Statham’ın yanısıra Robert Knepper ile Francois Berleand da rollerine geri döndüler. Çekimleri Mayıs başında Fransa ve Rusya’da yapılan filmin şu anda post-prodüksiyon işlemlerinin sürdüğü bildiriliyor.

“The Red Siren”den tanıdığımız Oliver Megaton’un yönettiği filmin senaryosunu Luc Besson ile Robert Kamen yazdı. Yapımcılığını Besson’a ait EuropaCorp, TF1 Film Prods, Grive Prods ve Appipoulai Production gerçekleştirdi.

Lionsgate yetkilileri “Transforter 3”ün ABD’de Şükran Günü tatilinde gösterime gireceğini açıkladılar.

İlk iki “Transporter” filminin toplam dünya hasılatı 130 milyon doları geçmişti.

Uma Thurman: Star yapımcı

Uma Thurman: Star yapımcı

Yıllardır kült filmlerin kadın kahramanı olarak tanıdığımız sarışın güzel Uma Thurman, bir romantik komedi olan son filmi “The Accidental Husband”da hem yapımcı, hem de star olarak karşımıza çıktı. Aşağıdaki söyleşide hala neden peri masallarındaki mutlu sonları aradığını açıkladı.

“Komik ama Hollywood’da ‘o…’ sözünü eskisi kadar fazla duymuyoruz. Yakın zaman öncesine kadar herşey çok farklıydı. Eskiden bir kadın herhangi bir konuda başarıya ulaştığı zaman hemen ‘o…’ etiketiyle damgalanırdı.”

Bu sözler, “The Accidental Husband”ın yapımcılığının yanısıra başrolünü de üstlenen güzel oyuncu Uma Thurman’a ait… Londra’daki Dorchester otelindeki rahat odasında toprak rengi pantolonu ve aynı renk gömleğiyle oturan Uma Thurman’ın capcanlı bir havası var. Öylesine canlı ki, sanki daha birkaç saat önce okyanus aşırı uçak yolculuğu yapan o değilmiş gibi…

Son filmi “The Accidental Husband”ın senaryosunu üç kadın yazara veren Uma Thurman ile Hollywood’un kadın senaryo yazarlarına ve kadın yönetmenlere bakış açısı üzerine konuşuyoruz.

“Günümüzde artık kadın senaryo yazarları ve kadın yönetmenlerin daha fazla görev aldığını düşünüyorum” diyor incecik parmaklarıyla yüzüne düşen sarı perçemini düzeltirken, “Hollywood’un kadınları işveren ve liderlik pozisyonunda kabullenme konusunda attığı yavaş adımların giderek hızlandığını görüyoruz. Sanırım hepimiz giderek olgunlaşıyoruz. Kadınlara karşı pozitif yaklaşımlar var ve bu beni mutlu ediyor.”

Söyleşi boyunca çok mutlu görünen Thurman, sözünü ettiği liderlik konumuna kendisinin de ulaşmış olmasının haklı gururunu yaşıyor. Yeni filmi “The Accidental Husband”ın yapımcıları arasında yer aldı. Filme konu olan öykünün haklarını 2001 yılında satın aldıktan sonra senaryo yazarları ve finansörleriyle olağanüstü çaba göstererek yapımcılık gibi zor bir işin altından kalkmayı başardı. Filmin yönetmenlik koltuğu için ilk tercihi ise yıllardır çok iyi arkadaşı olan Griffin Dune’dan yana oldu.

Son dönemde yönetmenliğe soyunan Griffin Dune’u izleyiciler, John Landis imzalı “An American Werewolf in London” ve Martin Scorsese’nin yönettiği “After Hours” adlı filmlerin aktörü olarak tanıyorlar.

“The Accidental Husband”ın özelliği, Uma Thurman’ın yapımcılığını üstlendiği ikinci film olması… Güzel yıldız daha önce 2002 yılında bir nevi kara komedi olarak tanımlanabilecek HBO yapımı “Hysterical Blindness”ın yapımcılığını gerçekleştirmişti. Güleryüzlü bir romantik komedi olan en yeni filminde başrolü Colin Firth ile paylaşıyor.

İngiliz aktör Colin Firth, filmde Uma Thurman’ın oynadığı radyo programcısı Emma Lloyd ile evlilik hazırlıkları yapan soğuk ve sert mizaçlı yayıncı nişanlısı Michael rolünde… Emma radyoda yaptığı programlarda dinleyicilerini daha rahatlatıcı ilişkiler kurmaları için cesaretlendirir. Ancak kendi özel yaşamında tam ters yönde hareket eder. Michael gibi soğuk ve gergin mizaçlı bir erkeğe gönlünü kaptırır. Evlilik lisansı almanın hiç de kolay olmadığı bir dünyayı yansıtan filmde Uma Thurman’ın komedi yeteneğine tanık oluruz.

“Bu öykünün haklarını satın aldım ve geliştirdim. O günlerde hiç kimse benim komedi yapmama izin vermiyordu” diyor 37 yaşındaki New York’lu oyuncu… Kariyerinin ilk aşamalarından bahsederken sesinde öfkeye dair ipuçları var gibi sanki… Sonra sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Çok istediğim halde komedilerde hiç oynayamadığım için bu senaryoyu bulmak beni mutlu etti. Meg Ryan veya Julia Roberts’ın oynadığı tarzda yüksek konseptli bir romantik komediydi. Böyle roller karşıma bile çıkmıyordu. Oysa ben ciddi rollerden çıkıp farklı bir tarza geçmek istiyordum. Tek yolu bu gibi geldi bana. Ancak filmin uzun soluklu yapım süreci sırasında ‘Prime’ ve ‘My Super Ex-Girlfriend’ adlı iki komedide oynama şansı buldum. Yine de o zamanlar komedi yapmak benim için yasak meyve gibiydi. Sürekli olarak ciddi filmlerde ve aksiyon yapımlarında oynuyordum.”

Quentin Tarantino yönetiminde oynadığı “Pulp Fiction – Ucuz Roman”, “Kill Bill: Vol. 1” ve “Kill Bill: Vol. 2” sayesinde yıldızlık düzeyine çıkmadan önce Uma Thurman, “The Adventures of Baron Munchausen”, “Dangerous Liaisons” ve “Henry & June” gibi filmlerle kendisine belli bir isim yapmıştı. Şimdi “Prime” ve “My Super Ex-Girlfriend” çizgisinde gelişen “The Accidental Husband” ile daha hafif rollere kaymış gözüküyor. Bunu anlamak için yakın dönemdeki filmlerine sadece şöyle bir göz atmak bile yeterli…

“Başaramayacağım söylenen birşeyleri yapma konusuna artık çok fazla kafamı takmıyorum” diye gülümsüyor. Ancak buradaki “kafamı takmıyorum” cümlesine vurgu yaparken bile aklının hala o noktada olduğunu fark etmemek imkansız…

Şöyle devam ediyor: “Yoluma devam etmem ve çalışmayı ne kadar sevdiğimi kutsamam gerektiğini düşünüyorum. İçinden geçtiğimiz süreçle ilgili yeni bir senaryoyu ne zaman bulsam hemen favorilerim arasına girer. İster eğlenceli, ister ürkütücü olsun, sürekli olarak iyi yazılmış çağdaş senaryolar ararım. Bu filmden sonra yapımcılığı yeniden deneme konusunda anlık bir planım yok. Son derece zor bir iş ve o konuda bana hiç kimse yardımcı olmadı. Sanırım benim için daha çok bir hobi olarak kalacak. Ancak gerçekten iyi yazarlarla birlikte çalışmayı istiyorum.”

Uma Thurman’ın oynadığı bir başka film olan “Life Before Her Eyes”, ABD’de Nisan ayında izleyici karşısına çıktı. Geçtiğimiz yıl Toronto Film Festivali’nde gördüğü ilgiyi sinema salonlarında görerek Thurman’ın şöhretini iyi yönde geliştirici etki yaptı. Yönetmenliğini “House of Sand and Fog”dan tanıdığımız Vadim Perelman’ın üstlendiği film, son derece güçlü ve dokunaklı bir drama çalışması olarak öne çıktı.

Uma Thurman filmin konusuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Amerika’daki gençlik katliamı fenomenini ele alan bir filmdir. Ancak herşey kişiye özel bir bakış açısından anlatılır. Bu kişi de katliamdan sağ kurtulan bir gençtir. Evan Rachel Wood’un portresini çizdiği 17 yaşındaki Amerikalı bir kızın hayatında neler olup bittiğiyle ilgilidir. 30’lu yaşlarına gelip olgun bir kadın olduğunda geçmişi hatırlayıp o günleri adeta yeniden deneyimler. Genç kızın 30’lu yaşlarını ben oynadım.”

“Life Before Her Eyes”tan sonra Uma Thurman, David Hare’in piyesinden uyarlanan “My Zinc Bed” adlı filmde oynadı. Hare’in yazdığı ve alkolizmin üç karakter üzerindeki etkilerini keşfe çıkan oyun, 2000 yılında Londra’daki Royal Court’ta sahnelendiğinde geniş tartışmalara yol açmıştı.

Uma Thurman’ın “My Zinc Bed” ile ilgili yorumu ise şöyle: “Başroldeki üç karakterin madde bağımlılığı, acıyı yönetebilme, romantizm, anksiete ve kendini tanımlama gibi konularla bağlantılarına göz atan bir yapıt olduğunu söyleyebilirim. Son derece güncel bir konusu var. Alkolizm gibi konularda insanlar kendilerine ve başkalarına bakıyorlar. Özellikle eleştirme sözkonusu olduğunda başkalarına… Diğer insanların eleştirilmesi sözkonusu olunca parmakla işaret etme olayı kontrolden çıkıyor galiba…”
Aslında Hollywood’un diğer A-sınıfı oyuncularından farklı olarak Uma Thurman’ın hayatı bugüne kadar çok az eleştirildi. Oysa o da madde bağımlılığını yaşadı. Duygusal yaşamındaki acıların da, başarısız ilişkileri sonucunda doruk noktasına çıktığı anlar oldu.

İlk evliliğini aktör Gary Oldman ile yaptı. Sadece iki yıl süren evliliği 1992 yılında noktalandı. Ardından Ethan Hawke ile yaptığı ikinci evliliği 2003 yılında sarsılmaya başladı. Sebebi ise, Ethan Hawke’ın Jen Perzow adlı bir fotomodel ile ilişkisi olmasıydı. Dokuz yaşında Maya ve altı yaşında Levon adlı iki çocukları olan çift, bu evliliğin daha fazla sürdürülemez olduğunu görünce ertesi yılın Temmuz ayında boşandı.

Uma Thurman daha sonra bir süre otel sahibi Andre Balazs ile flört etti. Şu sıralarda İsviçreli dolar milyoneri Arpad Busson ile çıktığı görülüyor. Elle Macpherson’un çocuklarının babası olan Arpad Busson, yaşamını Londra’da sürdürüyor. Bu da Uma Thurman’ın uçak yolculuğundaki gecikme nedeniyle uzadıkça uzayan söyleşimize rağmen neden bu kadar canlı ve heyecanlı olduğunu açıklıyor.
“Londra’da daha fazla olmayı seviyorum. Burası harika bir yer…” deyince “Londra’nın nesini seviyorsunuz” diye soruyorum. Yüzünde kocaman gülümseme dolaşıyor ve “İnsanlarını…” diye cevap veriyor. Ardından ciddileşerek devam ediyor:
“Hayatımda Londra’nın önemli bir yeri var. Burada en azından beş film çevirdim. Sürekli burada yaşamak isterdim. Ancak çocuklarım olduğu ve okula gittikleri için şuraya buraya taşınacak kadar özgür değilim. Ayrıca babalarının da New York’ta yaşadığını unutmamak gerekir. Sonuçta taşınmak gibi bir ayrıcalığım yok.”

Bir dolar milyoneriyle flört etmenin nasıl bir şey olduğunu sorunca, kendi finansal güvenliğine daha çok önem verdiğini söyleyip konuyu başka bir yöne çeviriyor ve bekar anne olmanın getirdiği zorluklar üzerinde duruyor:

“Doğrusunu söylemek gerekirse yetişkin bir insan olarak bekar olmak karmaşık bir olay… Gençler açısından sorun yok. Partilere gidebilirler. Ancak biz yetişkinler, başka insanlarla tanışmanın daha uygarlaşmış yollarını bulmak zorundayız. Büyük üniversitelerden diploması olan çok zeki ve ilginç kadınlar tanıyorum. Neredeyse hepsi dating servislerini (çöpçatan servisleri) kullanıyorlar. Bu benim aklımı başıma getirdi. Aslında bu romantik komediyi yapmak isteme sebeplerimden birisi de buydu. Çünkü flört ve sevgiyi bulmak gibi kavramlar üzerinde konuşmaya başladığımızda bütün kapılar aynı noktaya çıkıyor: Sevmeyi sevmek…”

Ortalıkta dolaşan dedikodulara göre Uma Thurman’ın şu anki sevgilisi ona evlenme teklif etmek için fırsat kolluyormuş. Bu konuyu sorduğumuzda yüzünde hafif bir gülümseme dolaşıyor ve şu cevabı veriyor:

“Gerçek mutluluğu buluncaya kadar peri masallarına abone olmaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Peri masallarına inananlardanım. Düşüncelerine çok güvendiğim bir dostum, benim umutsuz bir romantik olduğumu söylemişti. Oysa hep alaycı ve duygusal konuları küçümseyen birisi olduğumu düşünürdüm. Ancak gerçek bir profesyonel, aslında iyi bir romantik olduğumu teşhis etti. Şu anda hayatımda hiç olmadığı kadar mutluyum. Kariyerimde kalıcılığı sağlayan en önemli unsurun da iyimserlik olduğunu düşünüyorum. Hepimiz peri-masalı benzeri sonları aramalıyız. Niye olmasın ki? Sonuçta hepimizin aslında ne kadar gerçekçi olduğumuz konusunda gerçekçi olalım.”

Söyleşi: Will Lawrence, The Sunday Times.

Accidental Husband Filmi, Uma Thurman, Colin Firth, Jeffrey Dean Morgan, Sam Shepard

Accidental Husband

Yönetmen: Griffin Dunne
Oyuncular: Uma Thurman, Colin Firth, Jeffrey Dean Morgan, Sam Shepard, Lindsay Sloane, Justina Machado, Keir Dullea
Senaryo: Mimi Hare, Clare Naylor, Bonnie Sikowitz
Yapımcılar: Uma Thurman, Jennifer Todd, Suzanne Todd, Bob Yari
Görüntü Yönetmeni: William Rexer
Prodüksiyon Tasarımı: Mark Ricker
Kostüm Tasarımı: David C. Robinson
Kurgu: Suzy Elmiger
Özgün Müzik: Andrea Guerra
Yapım: Yari Film Group

Filmin Konusu

Radyo programcısı Dr. Emma Lloyd ile yayıncı nişanlısı Michael, New York’ta evlilik lisansı almanın sürücü ehliyeti almaktan daha kolay olduğunu düşünmektedirler. Sonuçta bu işin herhangi bir sınavı yoktur. İkisi de 18 yaşınının üstünde ve akraba olmadığı sürece sorun yok diye düşünürler. Evlenmek için yapmaları gereken tek şey, belediyeye beraber gitmek, gerekli belgeleri hazırlayarak imzaları atmaktır. Doğru mu?

Yanlış. Emma’nın zaten evli olduğu ortaya çıkar. Durun bir dakika! Bir kadın kazarada olsa bir kocası olduğunu nasıl unutabilir? Ayrıca böyle bir şey Dr. Emma Lloyd gibi birisi için zaten mümkün değildir. O bir aşk doktorudur. New York’un aşk konusundaki hatırı sayılır gurularından birisidir. Daha da ötesi, “R.E.A.L. Love” adlı kendi-kendine yardım kitabının yazarıdır.

Ancak Emma bir yayın sırasında dinleyicilerine rastgele dağıttığı aşk reçeteleri dağıtırken sadık dinleyicilerinden Patrick Sullivan adlı bir itfaiyecinin aşk hayatı canlanacağı yerde daha da sönmüştür. Öcünü almak isteyen Patrick, gazetede Emma’nın evlenmek üzere olduğunu okuyunca iyi bir intikam planını hayata geçirir.

Dinleyicilerine aşk reçeteleri dağıtan bir radyo programcısı, öfkeden deliye dönmüş New York’lu bir itfaiyeci ve belediyenin bilgisayar sistemini hackleyen bir bilgisayar dahisi… Sonuç: Emma evlenemez, çünkü zaten Patrick ile evlidir!

MUMYA: EJDER İMPARATORU’NUN MEZARI

MUMYA: EJDER İMPARATORU’NUN MEZARI
(THE MUMMY: TOMB OF THE DRAGON EMPEROR)

1 Ağustos’ta Sinemalarda

http://www.uip.com.tr ; hakan_sonok@uip.com

Tür: Doğaüstü aksiyon macera
Oyuncu Kadrosu: Brendan Fraser, Jet Li, Maria Bello, John Hannah, Michelle Yeoh, Russell Wong, Liam Cunningham, Luke Ford, Isabella Leong
Yönetmen: Rob Cohen
Senaryo: Alfred Gough & Miles Millar
Yapımcılar: Bob Ducsay, Sean Daniel, Stephen Sommers, James Jacks

Dünyadaolduğu gibi Türkiye sinemalarında da olay yaratan “Mummy – Mumya” serisinin üçüncüsü olan “The Mummy: Tomb of the Dragon Emperor”da doludizgin aksiyon bu defa Asya’ya kayacak. Brendan Fraser’in maceraperest kaşif Rick O’Connell rolüne geri döndüğü filmde, kahramanımızı Himalaya dağlarındaki mezarından çıkarak dirilen Ejder İmparatoru’na (Jet Li) karşı mücadele verirken izleyeceğiz. Yepyeni macerasında Rick O’Connol’a oğlu Alex (Luke Ford), karısı Evelyn (Maria Bello) ve kardeşi Jonathan (John Hannah) eşlik edecekler. Kahramanlarımız 2.000 yıl boyunca lanetlendikten sonra dirilen ve dünyayı egemenliği altına almak isteyen mumyayı durdurmaya çalışacaklar.

İhanetçi cadının (Michelle Yeoh) lanetine uğrayan ve sonsuza kadar iki dünya arasında kalmaya mahkum edilen acımasız Ejder İmparatoru ve 10.000 savaşçısı, asırlarca uzun zamandan beri Çin’in uzak ve ücra köşesindeki mezarlarında neredeyse unutulup gitmişlerdir. Ancak maceraperest kaşif Alex O’Donner’in yanlışlıkla imparatoru ebedi uykusundan uyandırması üzerine genç arkeloğumuz, bir mumyayla nasıl baş edilmesi gerektiğini iyi bilen ailesinin yardımına başvurmak zorundadır.

Mumyalar ordusu yeniden hayata dönerken dünyaya hükmetme tutkusu daha da yoğunlaşmıştır. İnanılmaz doğaüstü güçleriyle Uzakdoğu’yu adeta silip süpüren Ejder İmparatoru ve ordusunu sadece O’Connell ailesi durdurabilir.

“The Mummy: Tomb of the Dragon Emperor”un yönetmenliğini “The Fast and the Furious” ve “xXx”ten tanıdığımız Rob Cohen üstlendi. Senaryosunu “Spider-Man 2” ve televizyon dizisi “Smallville”in senaryosunu kaleme alan Alfred Gough ile Miles Millar yazdı. Yapımcılığnı Bob Ducsay, Sean Daniel, Stephen Sommers ve James Jacks gerçekleştirdi.

PRODÜKSİYON BİLGİLERİ

Önceki iki “Mumya” filminin yönetmeni Stephen Sommers, 2001 yılında yaptığı açıklamada üçüncü “Mumya” filminin yapılıp yapılmayacağına dair yöneltilen soruya şu yanıtı vermişti: “Bu konuda yoğun talep var, ancak üçüncü filmin daha görkemli ve daha iyi olmasının bir yolunu bulmadıkça böyle bir işe kalkışmayacağız.”

2004 yılında bir kez daha konuşan Sommers, ilk iki filmin oyuncu kadrosunun tamamının yeni film için istekli olmasına rağmen üçüncü “Mumya” filmini çekmek için kendisinin gerekli enerjiye sahip olup olmadığı konusunda kuşkularını dile getirdi.
2005 yılı Aralık ayında Alfred Gough ile Miles Millar’ın yazdığı senaryo taslağı değerlendirmeye alındı. İkilinin yazdığı senaryo, 1940 yılında lanetli ordusuyla birlikte dünyayı ele geçirmek isteyen bir Çin mumyası (Çin’in ilk imparatoru Qin Shi Huang) üzerineydi.

OYUNCU KADROSU

2006 Mart ayında aktör Oded Fehr, Sommers’in üçüncü filmi geliştirdiğini, senaryosunun yazım sürecinde olduğunu kendisine anlattığını söyledi. Fehr’in verdiği bilgiye göre, üçüncü filmde sadece Brendan Fraser ve Rachel Weisz’in oynadığı karakterler geri dönecekti. Aynı yılın Eylül ayında Universal yetkilileri, filmin yönetmenliği için Joe Johnston’a teklif götürdüler. Çekimlerin startının 2007 yılı başında verilmesi bekleniyordu. Aynı ayın sonlarında Rachel Weisz bir açıklama yaparak üçüncü filmde oynamak istediğini dile getirdi.

2007 Ocak ayında Universal’den yapılan açıklamada, ilk iki “Mumya” filminin yönetmeni Stephen Sommers’in üçüncü filmi yönetmeyeceği, sadece yapımcılar arasında yer alacağı bildirildi. Bir süre sonra yapılan yeni bir açıklamada, yönetmenlik koltuğu için Universal’in Rob Cohen ile görüşmelere başladığı duyuruldu. Aynı ayın sonlarında yeni filmin öyküsünün Brendan Fraser ve Rachel Weisz’in oynadığı karakterlerin yanısıra artık delikanlı olan çocukları Alex üzerine kurulu olduğu ortaya çıktı. Aktörlerle yapılan görüşmeler o günlerde hız kazandı.

Şubat ayında casting çalışmasına Alex O’Connnel rolüyle başlandı. Ayrıca daha önce John Hannah tarafından portresi çizilen Jonathan karakterinin de yeni filmde yer almasına karar verildi. Yine Şubat ayında yönetmen Rob Cohen, filmde Jet Li ile Michelle Yeoh’un da oynayacağına değindi. Ancak bu iki oyuncu için resmi doğrulama ancak Mayıs ayında yapılabildi.

Nisan ayında “The Mummy 3”ün kadrosuna Brendan Fraser de katıldı. Ancak Rachel Weisz, aynı tarihlerde Peter Jackson’ın yöneteceği “Lovely Bones”te (Cennetimden Bakarken) oynayacağı için kadrodan ayrıldı. Rachel Weisz’in ilk iki filmde canlandırdığı Evelyn rolünde Maria Bello’nun oynamasına karar verildi. Maria Bello bir söyleşi sırasında yeni “Evelyn”in daha önceki “Evelyn”den farklı olduğunu belirterek, “İsmi yine aynı ama çok farklı bir karakter oldu” dedi.

Filmin çekimleri Kanada’nın Montreal kentinde ve Çin’de yapıldı.

MÜZİK

Filmin müziklerini ünlü besteci Randy Edelman hazırladı. Filmin soundtrack albümünde çeşitli Çin ve Ortadoğu etnik enstrümanlarının yanısıra klasik İngiliz folkloru da yer aldı. Albümün, filmin ilk gösterim tarihinden önce Temmuz ayında yayınlanması bekleniyor. Filmin fragmanında yer alan müzik ise, “Harry Potter and the Order of the Phoenix”in müziklerinden birisi olarak tanınan DNA Reaction’a ait…

DÖRDÜNCÜ FİLM

Maria Bello katıldığı bir söyleşide dördüncü “Mumya” filminin “kesinlikle” yapılacağına değinerek, sözleşmeyi şimdiden imzaladığını söyledi.

“Watchmen” projesinin dünü ve bugünü…

“Watchmen” projesinin dünü ve bugünü…

Yönetmen Jack Snyder
Oyuncular Patrick Wilson, Jackie Earle Haley, Billy Crudup, Malin Akerman, Jeffrey Dean Morgan, Matthew Goode
Senaryo Alex Tse, David Hayter (Alan Moore ile Dave Gibbons’ın aynı adlı çizgi roman serisinden uyarlama)
Yapımcılar Lloyd Levin, Lawrence Gordon, Deborah Snyder
Müzik Tyler Bates
Dağıtım Warner Bros.
Gösterim Tarihi 6 Mart 2009

Zack Snyder’in yönetmenliğini üstlendiği “Watchmen”, Alan Moore ile Dave Gibbons’un Hugo ödüllü 12 sayılık çizgi roman serisinden uyarlandı. Başrollerinde Patrick Wilson, Jack Earle Haley, Malin Akerman, Billy Crudup, Jeffrey Dean Morgan, Matthew Goode, Stephen McHattie ve Carla Cogino kamera karşısına geçti.

Konusu 1985 yılında geçen filmde ABD ile Sovyetler Birliği arasında savaşın başladığı dönemde bir grup eski süper kahramanın öyküsü anlatılır.

6 Mart 2009 tarihinde gösterime girmesi planlanan filmin çekimlerine 2007 yılı Eylül ayında Kanada’nın Vancouver kentinde başlandı. Yönetmen Snyder daha önceki çalışması “300 Spartalı”da yaptığı gibi orijinal çizgi romanı “şablon” olarak modellendirdi ve filmi “chroma key” olarak da bilinen mavi ekran teknolojisiyle çekmemeyi tercih etti.

Kitap serisinin 1986’da yayınından sonra film uyarlaması tam bir “geliştirme cehennemine” dönüştü. Yapımcı Lawrence Gordon projeyi 20th Century Fox ve Warner Bros’ta geliştirmeye başladı. Yanında yapımcı dostu Joel Silver ile yönetmen Terry Gilliam da vardı. Ancak Gilliam eldeki kaynak kitabın filme çekilemeyecek kadar karmaşık olduğunu söyleyerek projeden ayrıldı. 2000’li yıllara girildiğinde Lawrence Gordon ile Lloyd Levin, David Hayter’in yazdığı senaryoyu filme çekebilmek için Universal Stüdyoları ve Paramount Pictures ile işbirliği yaptılar. Paramount’un projesine Darren Aronofsky ile Paul Greengrass de katıldı. Ancak aşırı bütçe gerektireceği için rafa kaldırıldı. Böylece yeniden Warner Bros’a dönen projenin yönetmenliğine 2006 yılında Snyder getirildi.

Filmin Konusu

Süper kahramanların var olduğu 1985 yılı alternatif evreninde Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasındaki gerilim tepe noktasına çıkmıştır. Komedyen lakaplı süper kahramanın öldürülmesi olayını soruşturan Rorschach, kahramanları gözden düşürmek ve öldürmek için düzenlenen komployu gün ışığına çıkarır. Arkadaşlarının geçmişiyle ilgili geniş kapsamlı komplonun tarihin akışını değişterecek boyutta olduğunu keşfedecektir.

Oyuncular

Nite Owl lakabıyla tanınan teknolojik deneyimli emektar süper kahraman Daniel Dreiberg rolünde Patrick Wilson oynadı. Sıkı bir grafik romanları hayranı olan John Cusack da bu rolle ilgilenmişti.

Doktor Manhattan adıyla bilinen ve ABD hükümeti için çalışan Dr. Jon Osterman rolünde Billy Crudup yer aldı. Bu rolle ilgilenenler arasında Keanu Reeves de vardı ama Universal’in projeye bütçesel nedenlerle rafa kaldırmasından sonra devre dışı kaldı. Bilgisayarda oluşturulan karakter için “motion capture” sağlayan Billy Crudup, ayrıca Osterman’ın insan olarak görüldüğü flashback sahnelerinde kendisi kamera karşısına geçti.

ABD hükümeti tarafından görevlendirilen Komedyen lakaplı Edward Blake rolünde Jeffrey Dean Morgan oynadı. Yapımcılar Lawrence Gordon ve Lloyd Levin, bu rolü Morgan’a vermeden önce Komedyen’in portresini çizmesi için Ron Perlman ile görüşmüşlerdi.

Komedyen rolünü bir çeşit “meydan okuma”, bir “düello” olarak gördüğünü söyleyen Jeffrey Dean Morgan, verdiği bir söyleşide bu düşüncesinin sebebini şu sözlerle açıklamıştı:

“Romanı okurken bu karakterin yapılmaması gereken, çirkin şeyler yapmış olmasına rağmen ondan nefret edemiyorsunuz. Benim görevim bu durumu ekranda yansıtmaktı. İzleyicinin ondan hoşlanmak için bir sebep bulamamasını, ama kötü şeyler yapmasına rağmen nefret de edememesini sağlamaktı.”

Rorschach adıyla tanınan Walter Kovacs rolünde Jackie Earle Haley kamera karşısına geçti. Bu karakterin özelliği, yasal haklarından mahrum kaldıktan sonra da faaliyetlerine devam eden bir süper kahraman olmasıdır. “Soft” kostümlü bir süper kahramanken zaman içinde dünyayı sadece siyah ve beyaz olarak katı kalıplarla gören bir katile dönüşmüştür. Duygularını yansıtacak şekilde düzenlenmiş mürekkep lekelerinden oluşan bir maske giyer. Dünyayı görebilmesi için maskede küçük delikler bırakılmıştır.

Silk Spectre lakaplı Laurie Juspeczyk rolünde Malin Akerman oynadı. Bu rolde kamera karşısına geçen İsveçli oyuncu Malin Akerman, erkekler arasında tek kadın olan bu kahramanın filme psikolojik ve duygusal derinlik getirdiğini söylemişti. Malin Akerman, suçla mücadele eden bir kadının portresini çizmek için sıkı çalışarak dövüş eğitimi aldı.

Ozymandias olarak tanınan Adrian Veidt rolünde Matthew Goode yer aldı. Ozymandias rolü için daha önce Jude Law ve Tom Cruise gibi aktörlerle bağlantı kurulmuş, ancak bütçeyi toparlayamayan stüdyonun gecikmesi nedeniyle projeyi terk etmişlerdi.

Laurie Juspeczyk’in annesi olan süper kahraman Sally Jupiter / Silk Spectre rolünde Carla Gugino oynadı. Carla Gugino’nun oynadığı karakter 1940’lı yıllarda 25 yaşındadır, 1980’lerde 67 yaşında bir kadın olur. Gugino’ya bu yaşlanmayı yansıtacak protez işlemleri uygulandı. Ünlü oyuncu portresini çizdiği Sally Jupiter karakterini tanımlarken, “Alberto Vargas ile tanışan Bettie Page çizgisinde bir süper kahramandır” yorumunu yaptı.

Mistik Moloch lakaplı Edgar Jacobi rolünde Matt Frewer oynadı. Bu karakterin özelliği, gençlik yıllarında yer altı dünyasının kralları arasında yer alan bir suçlu ve sihirbaz iken yaşlandıktan sonra rehabilite olmuş bir kahraman olmasıdır.
Mothman rolünde Niall Matter: Öykü akışının odak noktasında değildir. Sadece flashback sahnelerinde görünür.

“Watchmen”in prodüksiyon çalışmasına 2007 yılı Temmuz ayında oyuncu seçmeleriyle başlandı. Yüzyılın ünlü isimleri arasında yer alan Richard Nixon, Henry Kissinger, H.R. Haldeman, Ted Koppel, John McLaughlin, Annie Leibovitz, John Lennon, Yoko Ono, Fidel Castro, Albert Einstein, Norman Rockwell, John F. Kennedy ve Jackie Kennedy, Andy Warhol, Mao Zedung ve Larry King gibi isimler için oyuncular seçildi. Richard Nixon’ı canlandıran aktör, yüzünü tam kaplayan bir yüz protezi kullandı.

Gelişim Süreci

Yapımcı Lawrence Gordon, 1986 Ağustos ayında “Watchmen”in film haklarını 20th Century Fox adına satın aldı. Yapımcı Joel Silver da onunla birlikte çalışıyordu. Fox yetkilileri, kendi öyküsünden bir senaryo yazmasını Alan Moore’dan istediler. Moore bu teklifi kabul etmeyince senaryoyu yazma görevi Sam Hamm’e verildi.
Hamm’in yazdığı ilk senaryo taslağı 9 Eylül 1988 tarihinde stüdyo yetkililerine sunuldu. Yaptığı çalışma sonucunda Moore’un her sayfasında 9 panel bulunan 400 sayfalık çizgi romanını 128 sayfalık bir senaryoya sıkıştırmayı başardı. “Watchmen”in oldukça karmaşık olan sonunu özgürce yeniden yazarak, bir suikast ve zaman paradoksu şeklinde “daha kolay yönetilebilir” bir sonuca bağladı.
Projeyi 1991 yılı gündemine alan Fox yetkilileri, film haklarının bir kısmını Largo International şirketine verdiler. Ancak Largo’nun o dönemde dağılması üzerine Gordon, projeyi başka bir film stüdyosuna taşımak için Fox’a para ödemeyi kabul etti.
Projeyi Warner Bros’a taşıyan Gordon ile Silver, yönetmenliği için Terry Gilliam ile anlaştılar. Ancak bir sorun vardı. Hamm’in yazdığı senaryodan tatmin olmayan Gilliam, yeniden yazılması için Charles McKeown’u görevlendirdi. Gilliam’a sunulan ikinci senaryo taslağında Rorschach karakterinin güncesinden bölümler “voice-over” şeklinde kullanılmış, Hamm’in çizgi romandan almamayı uygun gördüğü bazı bölümler tekrar yerine konulmuştu.

“Watchmen”in yaratıcılarından Dave Gibbons’a göre Silver’in isteği filmde Dr. Manhattan rolünde Arnold Schwarzenegger’i oynatmaktı. Çekimler de Londra’daki Pinewood Stüdyolarında yapılacaktı. Ancak Gilliam ile Silver’in daha önceki filmleri olan “The Adventures of Baron Munchausen” ile “Die Hard 2”nin her ikisinin bütçeleri de sınırları aştığı için “Watchmen” için sadece 25 milyon dolar bütçe alabiliyorlardı. Bu da filmin yapılması için gerek duyulan bütçenin dörtte biri anlamına geliyordu.

Sonunda Terry Gilliam bütçe problemleri nedeniyle projeden ayrıldı. O yıllarda verdiği bir söyleşide, “Watchmen”in sınırlı bütçe koşulları altında yapılamayacağına dikkat çekerek, “Belki öyküyü 2 veya 2 buçuk saatlik bir film yapacak şekilde daraltabilirdim ama öyle yaptığımız takdirde ‘Watchmen’in özünden uzaklaşırdık” demişti.

Warner Bros’un projeyi rafa kaldırmasından sonra Gordon, filmi bağımsız olarak çekmek için Gilliam’a davet etti. Ancak yönetmen bu teklife sıcak bakmadı.
2000’li Yıllar…

“Bugüne kadar ‘Watchmen’ hep karanlık, kompleks ve zekice yapılmış bir çizgi roman serisi olarak değerlendirilmişti. Ancak dünyamız 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra çok değişti. Saldırılar sonrasında geldiğimiz yeni global iklimin, Alan Moore’un 1986 yılında öngördüğü vizyona sonunda yaklaştığını düşünüyorum. Bu filmin yapılması için en mükemmel ortama geldik.”

Senaryo yazarı David Hayter, 2001 yılı Ekim ayında projenin zamanlaması konusunda yaptığı açıklamada yukarıdaki sözleri söylüyordu.

2001 yılı Ekim ayında Gordon ve Universal stüdyoları, senaryo yazarı David Hayter ile bir sözleşme imzaladı. “Watchmen”in senaryosunun yanısıra yönetmenliğini de kapsayan bu anlaşma milyon dolarlar düzeyindeydi. Hayter’ın niyeti filmin çekimine 2002 başında başlamaktı. Ancak ilk senaryo taslağını 2002 Temmuz ayında bitirebildi.
2003 Mayıs ayında bir açıklama yapan Hayter, film konusunda Alan Moore’un okeyini aldığını söyledi. Bu projeye ilk günlerden beri karşı çıktığını her fırsatta söyleyen Alan Moore, buna rağmen senaryoyu uygun bulduğunu ifade ediyordu.

2003 Temmuz ayına gelindiğinde “Watchmen”in yapımcısı Lloyd Levin, Hayter’in yazdığı senaryonun tamamlandığını duyurdu ve “Kitabı kesinlikle kutsayan harika bir uyarlama oldu” dedi. Ancak tam da o günlerde Hayter ve yapımcılar, kreatif farklılık nedenleriyle Universal ile ters düşerek ayrılmak zorunda kaldılar.

2003 Ekim ayında Gordon ve Levin, “Watchmen”i Revolution Stüdyolarında yapma niyetinde olduklarını açıkladılar. O günlerde Revolution’da “Hellboy”u tamamlamışlardı ve “Watchmen”in çekimlerini Prag’da yapmayı planlıyorlardı. Ancak Revolution Stüdyoları ile de görüş ayrılığına düşünce proje bir kez daha rafa kalktı.
2004 Temmuz ayında “Watchmen”in prodüksiyonunu Paramount Pictures’ın yapacağı ve yönetmenliğini de Hayter’ın senaryosundan yola çıkarak Darren Aronofsky’nin üstleneceği duyuruldu. Gordon ile Levin yine yapımcı olarak devredeydi.

Aronofsky’nin yapımcı ortağı Eric Watson ile işbirliği yaparak çalışmaya başladılar. Rorschach rolünü Simon Pegg’in oynaması için görüşmeler devam ediyordu.

Ancak Aronofsky’nin “The Fountain”i çekmek için projeden ayrılması üzerine Paramount yetkilileri onun yerine Paul Greengrass’i getirdiler ve hedef gösterim tarihi olarak da 2006 yaz aylarını belirlediler. Hatta filmin tanıtımı için bir web sitesi bile hazırlandı. Şu anda yayında olmayan o sitede bir mesaj panosu ve download edilmeye hazır wallpaper’lar vardı.

2005 yılı Mart ayında Paramount CEO’su Donald De Line’in stüdyodan istifa etmek üzere olduğu söylentileri yayıldı. Bu durum, aralarında “Watchmen”in de bulunduğu çok sayıda yüksek profilli projenin yapımını tehlikeye atacak bir gelişmeydi. O günlerde Londra’da olan Donald De Line, “Watchmen” projesine yeşil ışık yakılabilmesi için bütçesinde azaltma yapması için baskı görmüştü. Paramount’un yeni CEO’su Brad Grey’in potansiyel bütçe kesintisi yapacağını sezinleyen Levin, projenin Londra’daki Pinewood Stüdyoları yerine başka bir yerde çekilmesini planladı. Çekimlerin İngiltere dışında bir yerde yapılması halinde bütçe kısıtlamasının etkisi daha az hissedilecekti. Buna rağmen “Watchmen” projesi Paramount tarafından askıya alındı.

Gordon ile Levin, 2005 yılı Ekim ayında Warner Bros ile yeniden görüşmelere başladılar. 90’lı yıllarda “Watchmen” ile ilgilenen Warner bir kez daha devreye girmişti. 2005 yılı Aralık ayında projenin Warner Bros’ta yapılması kesinleşti ama projenin başında artık Greengrass yoktu. Ayrıca David Hayter’ın senaryosunun bir köşeye konulması gündemdeydi.

Hayter bu değişikliğe rağmen senaryosunun Warner Bros tarafından kullanılacağını, “rüya projem” dediği projenin yönetmenliğinin kendisine verileceğini umuyordu. Ancak Hayter’ın dilekleri gerçekleşmedi.

Prodüksiyon Aşaması

Frank Miller’ın aynı adlı grafik romanından uyarlanan “300 Spartalı” adlı filmde Zack Snyder’ın ortaya koyduğu yönetmenlik çalışmasından etkilenen Warner Bros yetkilileri, “Watchmen”in yönetmenliğini ona verdiler. Warner Bros’tan konuyla ilgili yapılan açıklamada “Watchmen”in yönetmenliğini Zack Snyder’in üstleneceği, senaryosunu da Alex Tse’nin yazacağı duyuruldu.

Yeni senaryo için kolları sıvayan Alex Tse, David Hayter’ın daha önceden yazmış olduğu taslak senaryoların her ikisinden “en iyi unsurları” alarak işe başladı. Yeni senaryoda Hayter’ın yarattığı çağdaş atmosfere yer verilmemişti. Bunun yerine “Watchmen”in çizgi romanında var olan orijinal Soğuk Savaş ortamına geri dönülmüştü.

Zack Snyder, “Watchmen”in çekimleriyle ilgili planlarını şu sözlerle açıklamıştı: “Çizgi romanın her karesinde çok sayıda sürprizler var. Filmde de bu detay düzeyini vermek istiyorum. Bu nedenle ‘300 Spartalı’da izlediğim yöntemin benzerini kullanarak çizgi romanı bir çeşit şablon gibi kullanmayı düşünüyorum.
O söyleşisinde ‘Taxi Driver’ ve ‘Seven’ gibi filmleri görsel açıdan referans alacağına değinen Snyder, senaryo üzerinde 2007 şubatında yapılan revizyonlar sonucunda filmin ekran süresinin 2 buçuk saat olacağını söylemişti. Zack Snyder’ın Warner Bros’tan istediği bütçe 150 milyon dolardı ama stüdyo yetkilileri bütçenin 100 milyon doların altında kalmasını tercih ettiler.

2006 Aralık ayında “Watchmen”in karakter ve kostüm tasarımları için çizgi roman sanatçıları Adam Hughes ve John Cassaday ile anlaşma yapıldı. Kostüm provaları 2007 Mart ayında gerçekleştirildi. Snyder, çizgi romandaki karakterlerin dış görünümüne sadık kalmaya kararlıydı ama buna rağmen Nite Owl karakterinin daha ürkütücü gözükmesini istiyordu. Bir başka amacı da Ozymandias karakterinin antik dönem Mısır’ından etkiler taşımasıydı. Bu yaklaşım doğrultusunda Nite Owl ve Silk Spectre karakterlerine çizgi romandan farklı bir dış görünüm verildi. Synder’ın bu değişikliği yapmasının sebebi, günümüz film izleyicisinin çizgi romandaki orijinal kostümlerin naif havasını takdir etmeyeceğini düşünmesiydi.

Snyder’in isteklerinden birisi de, “Watchmen”in çekimlerini 2007 Haziranından Eylülüne kadar olan yaz aylarında tamamlamaktı. Ancak filmin çekimlerinin başlangıç tarihinde 17 Eylül 2007’ye kadar gecikme oldu. Çekimler Kanada’nın Vancouver kentinde gerçekleştirildi. Oradaki stüdyolarda New York ile ilgili setler kuruldu. Bu setler genellikle apartman daireleri ve ofislerde geçen sahnelerde kullanıldı. Mars ve Antarktika ile ilgili sahnelerin çekimleri ise yeşil ekran sistemiyle hayata geçirildi.

Çekimleri 19 Şubat 2008’de tamamlanan filmin görsel efektleri Sony Pictures Imageworks ve Intelligent Creatures adlı özel efekt şirketleri tarafından hazırlandı.
“Watchmen”in müziklerini ünlü besteci Tyler Bates, 2007 Kasım ayında hazırlamaya başladı. Bestelerini yaparken film setini her ay bir haftalığına ziyaret etmeyi planladı. Çizgi romanda ismi geçen şarkıların bazıları filmde kullanıldı.

Prodüksiyon

2006 Kasım ayında bir açıklama yapan yönetmen Zack Snyder, çekimlere başlamadan önce Alan Moore ile konuşmak istediğini söyledi. Bilindiği üzere Alan Moore, kendisinin yazdığı “V for Vendetta”nın film uyarlaması sırasında yapımcılarla anlaşmazlığa düştüğü günden beri yapıtlarının film veya televizyon uyarlamalarına kesinlikle karşı çıkıyordu.

Alan Moore, 2007 Temmuz ayında verdiği bir söyleşide Snyder’ın projesiyle ilgili olarak şöyle konuşmuştu: “Eğer yine ‘V for Vendetta’da olduğu gibi saçma sapan bir uyarlama yapacaklarsa, ismim jenerikten kaldırılıncaya kadar ateş püskürmeye devam edeceğim.”

Alan Moore şiddetle karşı çıkıyordu ama “Watchmen”in diğer yaratıcısı Dave Gibbons projeye tam destek verdi. Alex Tse’nin yazdığı senaryoyu beğendiğini, Snyder’ın heyecanından etkilendiğini söyleyen Dave Gibbons, filmle ilgili şu yorumu yapmıştı:
“Zack Snyder’da gerçekten iyi bir film yapma yeteneği fazlasıyla var.

Ayrıca ‘Watchmen’ de gerçekten iyi bir film olacak altyapıya sahip bir çizgi romandır. Bu ikisi bir araya gelince ortaya çok çok iyi bir film çıkacağını umuyorum ve temelden destekliyorum.”

Projeyi desteklediğini her fırsatta dile getiren Dave Gibbons, Snyder’a senaryo konusunda bazı tavsiyelerde de bulundu ve yönetmen bunları kabul etti.
2008 Ocak ayında bir açıklama yapan Alan Moore, projeyi topa tutma çalışmasını sürdürerek isminin Zack Snyder’ın çektiği filmden kaldırılmasını istedi ve tüm haklarını Dave Gibbons’a devrettiğini bildirerek şunları söyledi:

“Filmi kesinlikle seyretmeyeceğim. Eğer benim ismimi jenerikten kaldırırlarsa ve geçmişte yaptıkları gibi aptalca şeyler yapmazlarsa en azından tarafsız (nötral) kalabilirim.”

Dave Gibbons ile “Watchmen” söyleşisi…

“Watchmen”in yaratıcısı Dave Gibbons, gelecek yıl gösterime girecek film uyarlaması hakkındaki düşüncelerini ve kendi kariyerini anlattı.

“Kitaptaki her detayın kelime kelime, satır satır, sahne sahne uyarlanmasını tercih eden hayranlar tabii ki vardır ama çok büyük bir hayran kitlesinin daha özgür bir yorumdan tatmin olacağını düşünüyorum.”

Dave Gibbons’ın kariyeri DC Thomson ve IPC için hazırladığı çizgi roman illüstrasyonlarıyla başladı. 1970’li yılların sonuna kadar yayınlanan 2000 AD çizgi romanının önde gelen illüstratörleri arasında yer aldı. Katkıda bulunduğu yapıtlar arasında “Dan Dare”, “Rogue Trooper” ve “Harlem Heroes” gibileri vardı.

Beklediği şöhreti ise, 80’li yılların ortalarında Alan Moore ile birlikte hayata geçirdiği “Watchmen” adlı çizgi roman serisiyle yakaladı. Kısa sürede kült yapıta dönüşen ve aynı zamanda ticari başarı elde eden “Watchmen” edebiyat çevrelerinde de geniş ilgi görünce Hugo ödülüyle ödüllendirildi. Böylece Hugo ödülleri tarihinde ilk ve son defa olarak bir çizgi romana ödül verilmiş oldu.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Studio Space adlı kitapta Dave Gibbons’un çalışma metodları ve teknikleri, Brian Bolland ve Duncan Fegredo gibi ünlü isimlerle birlikte değerlendirildi.

Çizgi roman dünyasında hem illüstratör (çizer), hem de yazar olarak kendisine kalıcı yer edinen Dave Gibbons, 80’li yıllarda Alan Moore ile beraber yarattığı “Watchmen”den Zack Snyder’ın yaptığı, 2009 Mart ayında gösterime girecek uyarlamasını merakla bekliyor.

“Watchmen”in film versiyonunun orijinal kitaba hangi ölçüde sadık kalacağını düşünüyorsunuz? Sadakat önemli mi?

Bence en önemli konu, ”Watchmen”in iyi bir film olması… Bazı bölümlerini izlediğim kadarıyla iyi bir film olacağını düşünüyorum. Ayrıca grafik romanların doğasını ve bunlardan film yaparken ortaya çıkan bazı sınırlama ve kısıtlamalar dikkate alarak orijinal grafik romana olabildiğince sadık kalacağına inanıyorum.

Çizgi roman kitabının ruhuna sadık kalındığı ve kaba hatlarıyla da olsa konu akışı ve karakterizasyona sadık kalındığı sürece sorun olmaz diye düşünüyorum. Ayrıca kitaptaki tek tek her detayın mutlaka kopyalanması gerektiğine inanmıyorum.

Kitaptaki her detayın kelime kelime, satır satır, sahne sahne uyarlanmasını tercih eden hayranlar tabii ki vardır ama çok büyük bir hayran kitlesinin daha özgür bir yorumdan tatmin olacağını düşünüyorum. Az önce söylediğim gibi filmi gördüğüm kadarıyla iyi bir film olacağa benziyor. Zaten iyi bir film olmasaydı bu kadar çaba boşa giderdi. Sonuçta filme katkıda bulunan herkes, çizgi roman kitabını kutsal kitap gibi kullandı ve en iyi sonuca ulaşmak için elinden geleni yaptı.

Alan Moore’un isminin jenerikte yer almaması konusunda ne hissediyorsunuz?

Alan’ın jenerikten çıkarılması olayı tamamen kendi talebidir. İstemiyorsa isminin filme konulmaması onun en doğal hakkıdır. Bu kararına ancak saygı duyabilirim.
Bana gelince, ismimin jenerikte yer almasından mutluyum. Alan ile çok iyi bir dostluğumuz olduğu halde –ki bu dostluğun sonsuza kadar sürmesini umuyorum- sonuçta ikimiz iki farklı insanız. Kendimize özgü yaşam deneyimlerimiz ve farklı pozisyonlarımız var.

İsminin jenerikte yer almayacak oluşundan üzgünüm ama dediğim gibi onun kendi kararıdır ve saygı duyuyorum. Gerçek duygum ise, kreatif yolculuğumuza beraber başladığımız bu arkadaşımla geldiğimiz son noktada filmin jeneriğinin “Alan Moore ve Dave Gibbons” şeklinde olmasını çok isterdim. En ideali bu olurdu ve hoşuma giderdi.

Uzun soluklu klasik karakterler yerine kendi özel kreasyonlarınız üzerinde çalışmayı mı tercih edersiniz?

İki yöntemin de kendine göre artı ve eksileri vardır. Bazen uzun soluklu klasik karakterler üzerinde çalışmak güzeldir. Bunu daha önce “Superman”, “Green Lantern” ve diğer bazı karakterler üzerinde yapmıştım. Öte yandan kendime özgü materyali sıfırdan yaratmanın da keyfi başkadır. Özellikle günümüz çizgi roman pazarında kendi kreasyonlarınızın telif haklarını alabiliyorsunuz ki, konuya finansal açıdan bakarsak tercih edilesi bir durumdur.

“Watchmen”e gelelim. 80’li yıllarda yazdığınız “Watchmen” hatırlamaktan mutlu olduğunuz bir yapıtınız mı? Eğer değilse, hangi çalışmanızı seviyorsunuz?

İsteklerim ve beklentilerim ne olursa olsun “Watchmen” her zaman hatırlamaktan mutluluk duyacağım bir yapıttır. CV’min en büyük parçasıdır. Hayatım boyunca çizgi roman hayranı oldum. İçinde yer almaktan mutlu olduğum çizgi roman dünyasında ticari açıdan başarılı olan, aynı zamanda eleştirmenlerin beğenisini kazanan böyle bir yapıt üretmek büyük bir şanstır.

Ayrıca çizgi romanlar tarihi yazıldığında “Watchmen”in en azından dipnot olarak yazılacağını, belki başlıbaşına bir bölüm ayrılacağını bilmek de beni gururlandırıyor. Başka yapıtlarımın da “Watchmen” kadar hatırlanması beni mutlu ederdi.

Haftalık yayın bazında hızlı tempoda üretilmesi gereken çizgi roman bantlarından daha geniş kapsamlı özel projelere geçişiniz nasıl oldu? Bu geçiş sizin yaşamınızı ve çalışmalarınızı nasıl etkiledi. Hem maddi anlamda, hem de yaşam kaliteniz anlamında soruyorum…

Haftalık bazda çizmenin zorlukları konusunda söylenecek çok söz var. Kesinlikle beyin odaklanması gerektirir. Şu anda geriye dönüp bakınca o dönem ürettiğim materyalin sayısal çokluğu karşısında büyüleniyorum. Sayısal açıdan fazla olmasının yanısıra kalitesinin de yüksek olduğunu görüyorum.

Örneğin “The Originals” gibi serilerin yapımı tam iki yılımı almıştı. Kendine özgü çalışma tarzları vardı. Kendinize ait bir odada çalışırsınız, ortaya koyacağınız üründen tek başına sorumlusunuzdur. Başka yazarlar ve sanatçılarla birşeyleri tartışmazsınız. Tamamen yalnız çalışılan bir alandır. Özgürlük duygusu getirir ama aynı zamanda özgüven krizlerini de beraberinde getirir. Talihim varmış ki, sonuçta herşey olumlu oldu. O tarz çalışmalar kesinlikle amatör ruh gerektirir. Ancak çok da ideal bir pozisyon değildir.

Çizimlerinizi yaparken benliğinizdeki yazarlık sesiniz hangi ölçüde güçlüdür?

Yazarlık kariyerinizle görsel yeteneklerinizi makul bir dengede tutmaya çalıştınız mı?

Yıllar ilerledikçe çizerliğimin yanısıra birşeyler yazma arzum daha güçlü şekilde ortaya çıktı. Açıkça itiraf etmeliyim ki, bugüne kadar yazmaya kıyasla çizerlikten daha büyük zevk aldım. Çizerlik yönüm her zaman benim duygularıma daha çok hitap etti. Bununla beraber yazarken bile görsel açıdan düşünüyorum. Dolayısıyla çizerlik yönümün daha güçlü olduğuna inanıyorum. Sadece yazmakla yetinmiş olsaydım çok mutlu olmazdım sanırım.

Bugünlerde “Watching The Watchmen” adlı kitabın yazılarını yazıyorum. Bu kitap gelecek yıl filmin gösterim tarihine yakın günlerde yayınlanacak. Yazmaktan büyük keyif alıyorum ama şu işten kurtulup sadece çizseydim daha iyi olurdu.

Filmlerin ve video oyunlarının prodüksiyon tasarımında çizgi roman etkisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Başka medyalarla yapılan çalışmalarda sizin yapıtlarınızdan bazı fikirlerin “ödünç alındığını” hissediyor musunuz?

Bahsettiğiniz türde görsel kesişmeler kaçınılmazdır. Film ve video oyunlarının prodüksiyon tasarımını hazırlayanların çizgi romanlardan esinlendiği bilinen bir gerçektir. Ancak bunun bir de tersinin olduğunu unutmamak gerekir. Ben de çizgi romanlarımı hazırlarken bazen izlediğim bir filmin etkisinde kalabiliyorum. Açıkçası sinema filmlerindeki etkilenim video oyunlarına kıyasla daha fazla… İyi bir video oyunu oyuncusu olmadığım için o konuda fazla bir şey diyemeyeceğim.

Bahsettiğiniz “ödünç alma” olgusunun bir örneği “The Incredibles” adlı filmdir. Defalarca seyretmekten keyif aldığım bir filmdi. Her karesini çok sevdiğim ve sanatsal boyutunu takdir ettim. Ancak o filmin genelinde “Watchmen”den bazı yansımalar vardı. Çerçevelenmiş gazete sayfalarıyla kaplı duvarlar gibi… O film için “Watchmen”de yaptıklarımıza bir çeşit ithaf diyelim.

Yeni video oyunlarının gelişimine hangi ölçüde katılıyorsunuz?

Çok eski ve samimi bir arkadaşımın sahibi olduğu Charles Cecil of Revolution adlı şirketin çalışmalarıyla bir miktar ilgileniyorum. Kendi alanında saygın bir video oyunları yapım şirketidir. Broken Sword adlı bir oyunun yeni platformlara uyarlanması konusunda onlara fikirler sunuyorum. Yaptığım katkı daha çok çizgi roman illüstratörü olarak becerilerim doğrultusunda oluyor. Video oyunları konusunda çok fazla bilgim olduğunu söyleyemem. Bu nedenle yaptığım katkının ikincil seviyede kaldığını itiraf etmeliyim.

Bugüne kadar Marvel ile hiç çalışmadınız. Eğer yazmak veya çizmek için herhangi bir Marvel karakterini seçmeniz gerekseydi hangisi olurdu?

Aslında onlarla çalışmadım diyemem. Çok yakın bir arkadaşım olan Lee Weeks’in Marvel için çizdiği “Captain America”nın dört sayılık öykü akışını yazdım. Karakter olarak “Captain America”yı severim. Ayrıca Walt Simonson’un yazdığı “Doctor Strange”in çizimlerini yaptım. O da yakın arkadaşlarımdan birisidir.

Aslına bakarsanız orada çalışan birçok sanatçıyla kişisel dostluk bağlarım olduğu halde Marvel çizgi romanlarının işleyiş biçimini hala tam olarak anlayabilmiş değilim. Sanırım bu biraz da benim DC Thomson kökenli bir yazar/çizer olmamdan kaynaklanıyor. Marvel çizgi romanlarını her zaman sevdim ama 20 yıl DC Thomson’da çalıştığım için onların tarzını, oluşumunu ve işlerin nasıl yürüdüğünü daha kolay anlayabiliyorum. Bu açıdan bakarsak Marvel bana uzak kalıyor.

Kısacası Marvel tarzına karşı herhangi bir karşıtlığım yok. Birkaç kez fırsat çıksa da, bugüne kadar onlarla çalışmak gerçekliğe dönüşmedi diyebilirim.

Söyleşi: Martin Anderson, Seb Patrick, James Hunt, 27 Mayıs 2008

Garfield’s Fun Fest Filmi

Garfield’s Fun Fest

Yönetmenler
Mark Dippe & Kyung Ho Lee (The Reef, Garfield Get Real)

Senaryo
Jim Davis & Altiere Bros. (Garfield Gets Real, Dr. Dolittle, Legend of Spyro)

Yapımcılar
John Davis (Eragon, I, Robot)
Dan Chuba (Fantastic Four: Rise of the Silver Surfer, Doctor Dolittle: Tail to the chief, Doctor Dolittle 2.)
Mark Dippe (Garfield’s Fun Fest, The Reef, Garfield Gets Real)
Young-ki Lee (Saint Anthony, Garfield’s Fun Fest)
Brian Manis (Doctor Dolittle 3, Garfield Gets Real)
Ash R. Shah (The Reef, Garfield Gets Real, Garfield’s Fun Fest)

Garfield her zaman dünyanın en komik kedisi olmuştur. Kanıt mı istiyorsunuz? Çizgi roman dünyasının, en eğlenceli performansın kazandığı en uzun soluklu yarışması Fun Fest’te Arlene ile birlikte her sene birinciliği kazanmıştı.

Ancak bu sene Garfield tek başına yarışmak zorunda kalır. Çünkü çizgi roman dünyasına yeni adım atan yakışıklı kedi Ramone ortalığı silip süpürmekle kalmamış, Arlene’in de kalbini kazanmıştır. Ramone ile Arlene’in birlkte yaptığı tango dansının izleyicilerin beğenisini kazanması üzerine Garfield mizah duygusunu kaybetmeye başlamıştır.

Bunun üzerine Garfield ile sadık arkadaşı Odie, efsanevi komik suyu bulmak için yolculuğa çıkarlar. Bu suyun, dünyanın ilk komedyeni Freddy Frog’u yarattığı söylenmektedir.

Yolculuk boyunca çaşetli sınavlardan geçen, sorunlar yaşayan Garfield ile Odie, sonunda dünyanın tek Freddy Frog’uyla tanışmayı başarırlar. İhtiyaç duyduğu mizah gücünün aslında kendi içinde olduğunu Garfield’in anlamasına yardımcı olur. Garfield artık ne pahasına olursa olsun Fun Fest yarışmasına geri dönmelidir. Bunu yapmadığı takdirde Ramone hem yarışmayı, hem de kızı kazanacaktır. Ancak efsanevi komik su yeterli olacak mıdır?

Gerisini Garfield’s Fun Fest’te bulacaksınız.

G-Force Filmi, Nicolas Cage, Steve Buscemi, Tracy Morgan

G-Force

Yönetmen Hoyt Yeatman
Oyuncular Nicolas Cage, Steve Buscemi, Tracy Morgan, Will Arnett, Bill Nighy
Senaryo Cornack Wibberley, Marianne Wibberley
Yapımcı Jerry Bruckheimer
Görüntü Yönetmeni Bojan Bazelli
Kurgu Marc Goldblatt
Müzik Henry Gregson-Williams
Gösterim Tarihi 24 Temmuz 2009
Stüdyo Walt Disney Pictures

Yapımcılığını Jerry Bruckheimer’ın üstlendiği “G-Force”un senaryosunu Cormac ve Marianne Wibberley yazdı. Geçici gösterim tarihi 24 Temmuz 2009 olarak belirlenen film, Oscar ödüllü görsel efekt sanatçısı Hoyt Yeatman’ın ilk yönetmenlik sınavı olacak. Hoytman daha önce aralarında “The Rock”, “Armageddon” ve “Kangaroo Jack”in de yer aldığı çok sayıda Jerry Bruckheimer filminde çalışmıştı.

Prodüksiyon işlemleri Los Angeles’ta yapılan filmde, evlerde kullanılan sıradan araç-gereçler kullanarak dünyayı yok etmeyi planlayan şeytani ruhlu bir dolar milyonerini durdurmak için Amerikan hükümeti tarafından görevlendirilen özel eğitimli kobay gizli ajanlar ekibinin maceraları anlatılacak.

This film is currently in production in Los Angeles with early production and propbuilding, filming to follow for game and film releases in 2009.

The film revolves around a team of trained secret agent guinea pigs that take on a mission for the US government to stop an evil billionaire, who plans to destroy the world with household appliances.

The Uninvited Filmi, Emily Browning, Elizabeth Banks, Arielle Kebbel, David Strathairn

The Uninvited

Yönetmen The Guard Brothers
Oyuncular Emily Browning, Elizabeth Banks, Arielle Kebbel, David Strathairn
Senaryo Craig Rosenberg, Doug Miro, Carlo Bernard
Yapımcılar Walter Parkes, Lauie MacDonald, Roy Lee
Gösterim Tarihi 30 Ocak 2009
Stüdyo DreamWorks Pictures – Paramount Pictures

2003 yapımı Kore filmi “Changhwa Hongryon”dan uyarlanan gerilim filminin konusu şöyle:

Annesinin trajik ölümünden sonra bir psikiyatri kliniğinde tedavi gören Anna (Emily Browning) tekrar evine döndüğünde hiç beklemediği bir tabloyla karşılaşır. Annesinin eski hemşiresi Rachel’in (Elizabeth Banks) evlerine taşınmış, üstelik babası Steven ile (David Strathairn) nişanlanmıştır.

Çok geçmeden annesinin hayaletinin şok edici ziyaretleri başlar. Rachel’in kötü niyetli birisi olduğu konusunda Anna’yı uyarmaktadır. Anna ile kızkardeşi (Arielle Kebbel), babalarını yeni nişanlısının aslında göründüğü gibi iyiniyetli birisi olmadığı konusunda ikna etmek zorundadırlar. Ancak babasının bu gerçeği görmek istememesi üzerine mutlu bir aile buluşması, üvey kızlar ile üvey anne arasında ölümcül bir irade savaşına dönüşecektir.

Coraline Filmi, Dakota Fanning, Teri Hatcher, John Hodgman

Coraline

Yönetmen Henry Selick
Seslendirme Dakota Fanning, Teri Hatcher, John Hodgman, Keith David, Jennifer Sanders, Dawn French, Ian McShane
Senaryo Henry Selick (Neil Gaiman’ın romanından)
Yapımcı Henry Selick
Gösterim Tarihi 6 Şubat 2009
Stüdyo Universal Pictures – Focus Features

Neil Gaiman’ın aynı adlı romanından uyarlanan bir animasyon çalışması… Yönetmenliğini Henry Selick ve Mike Cachuela’nın üstlendiği filmin gösterim tarihi 6 Şubat 2009…

Filmde yeni taşındığı evde keşfettiği esrarengiz bir kapıyı açınca kendisini paralel evrende bulan Coraline adlı küçük bir kızın maceraları anlatılıyor.

Coraline’in girdiği bu paralel dünya ilk bakışta kendi yaşamının bir yansıması gibidir. Ancak çok daha fantastik bir görünümü vardır. Coraline o dünyanın birbirinden ilginç sakinleriyle karşılaşır. Bunlar arasında inanılmaz komik Miss Forcible ve Coraline’in o dünyadaki sahte annesi Miss Spink de vardır. Sahte annesi onu bırakmak istemeyince Coraline, evine geri dönebilmek için yaratıcılığına, kararlılığına ve cesaretine başvurmak zorundadır.

Laika Entertainment House (Eski adıyla Vinton Stüdyoları) filmin yapımına 50 ile 70 milyon dolar arasında fon sağladı. Böylece “Coraline”, digital 3 boyutlu sinema salonlarında gösterilmek üzere dual digital kamera donanımıyla stereoskopik olarak çekilen ilk stop-motion animasyon filmi ünvanını kazandı. Stop-motion yaratıcılarının CGI animatörleriyle benzer esnekliğe ulaşabilmesi için yepyeni araçlar geliştirildi. Böylece post-prodüksiyon sırasında objelerin ileriye ve geriye itilmesi mümkün hale geldi.

Filmin küçük kahramanı Coraline’in seslendirmesini Dakota Fanning yapacak. Coraline’in bu dünyadaki ve alternatif evrendeki annelerinin ikisinin de sesini Teri Hatcher verecek. Alternatif evrende Coraline’in üst katında yaşayan ve pancar yiyen Rus devi Mr. Bobinski’nin seslendirmesini ise Ian McShane üstlenecek.

Filmin soundtrack müzikleri ise, ünlü rock grubu They Might Be Giants tarafından yapılacak.

Duplicity Filmi, Clive Owen, Julia Roberts, Billy Bob Thornton, Tom Wilkinson

Duplicity

Yönetmen Tony Gilroy
Oyuncular Clive Owen, Julia Roberts, Billy Bob Thornton, Tom Wilkinson
Senaryo Tony Gilroy
Yapımcılar Laura Bickford, Jennifer Fox, John Gilroy, Kerry Orent
Görüntü Yönetmeni Robert Elswit
Kurgu John Gilroy
Gösterim Tarihi 20 Mart 2009
Stüdyo Universal Pictures

Tony Gilroy’un senaryosunu yazıp yönettiği “Duplicity”, ortak çalışan ve aralarında romantik ilişki de olan iki casusun son derece karmaşık bir dolandırıcılık işini çözmek için işbirliği yapması anlatıyor. Filmin gösterim tarihi 20 Mart 2009 olarak belirlendi.

Filmin başrollerinde oynayan Julia Roberts ile Clive Owen, çok büyük karlar getirecek bir tıbbi keşfin pazarlanmasında köşe kapma yarışına giren şirketleri manipüle eden iki casusun portresini çiziyorlar. Billy Bob Thornton ve Tom Wilkinson ise, birbiriyle kıyasıya mücadele halindeki iki ilaç şirketinin CEO’ları rolünde…

“Duplicity”nin çekimlerine 9 Mart 2008 tarihinde New York’ta başlandı ve 27 Mayıs 2008’de tamamlandı. Gösterimi ise 20 Mart 2009’da gerçekleşecek.

I Love You, Man Filmi, Paul Rudd, Jason Segel, Rashida Jones, Jaime Pressley

I Love You, Man

Yönetmen John Hamburg
Oyuncular Paul Rudd, Jason Segel, Rashida Jones, Jaime Pressley, Andy Samberg
Senaryo John Hamburg
Yapımcılar John Hamburg, Ivan Reitman, Donald De Line, Tom Pollock
Gösterim Tarihi 16 Ocak 2009
Stüdyo DreamWorks Pictures

16 Ocak 2009 tarihinde gösterime çıkması beklenen, başrollerinde Paul Rudd ile Jason Segel’in oynadığı komedi filmi…

Greg Moton adlı yeni nişanlı bir genç (Paul Rudd), nikahı için en mükemmel sağdıçı (Jason Segel) bulma girişimlerini başlatır.

Filmle ilgili ilk duyuru 2007 yılı Aralık ayında yapıldı ve prodüksiyon çalışmasının 2008 Mart ayında başlayacağı açıklandı. 2008 Mart’ında Variety’de çıkan bir haberde yapımcı Ivan Reitman’ın sahibi olduğu Montecito Pictures’ın “I Love You, Man” ile ilgili çekim çalışmasına 31 Mart 2008’de başlanacağı yazıldı.
31 Mart 2008 tarihinde The Hollywood Reporter’da çıkan haberde filmin kadrosuna Jaime Pressley’in de katıldığı, Rashida Jones’un oynadığı karakterin en iyi kız arkadaşı rolünü üstleneceği duyuruldu.

“Knocked Up” ve “Forgetting Sarah Marshall”dan sonra Paul Rudd ile Jason Segel arasındaki üçüncü işbirliği olan “I Love You, Man”in yönetmeni John Hamburg, daha önce Apatow’un “Undeclared” adlı televizyon dizisinde Segel ile birlikte çalışmıştı.
DreamWorks yetkilileri “I Love You, Man” için 16 Ocak 2009 tarihini, geçici gösterim tarihi olarak belirlediler.

“Nottingham”ın kadrosuna Sienna Miller da katıldı

“Nottingham”ın kadrosuna Sienna Miller da katıldı

Yönetmen Ridley Scott
Oyuncular Sienna Miller, Russell Crowe
Senaryo Ethan Reiff, Cyrus Voris
Yapımcı Brian Grazer
Prodüksiyon Tasarımı Arthur Max
Sanat Yönetimi Gary Freeman, Stuart Rose, Mike Stallion
Stüdyo Universal Pictures, Imagine Entertainment
Gösterim Tarihi 6 Kasım 2009

Universal Pictures ile Imagine Entertainment’ın Robin Hood öyküsüne revizyonist yaklaşım getireceği “Nottingham”ın kadrosuna Sienna Miller’ın da katıldığı, filmin başrolündeki Russell Crowe’a eşlik edeceği açıklandı.

Sienna Miller filmde Bakire Marion rolünde kamera karşısına geçecek.

Filmde, portresini Russell Crowe’un çizdiği ve cesur bir kanun adamı olan Nottingham Şerifinin yozlaşmış krala karşı verdiği mücadele ile Nottingham Şerifi, Marion ve Robin Hood arasındaki aşk üçgeni anlatılıyor.

Senaryosunu Ethan Reiff ile Cyrus Voris’in yazdığı filmin yönetmenliğini Ridley Scott üstlendi. Yapımcılığını ise Imagine Entertainment adına Brian Grazer gerçekleştiriyor.

Universal Pictures yetkilileri filmin gösterim tarihini 6 Kasım 2009 olarak belirlediler.

Sienna Miller şu sıralarda Hasbro’nun ünlü oyuncak serisinden yapılan büyük bütçeli adaptasyon “G.I. Joe”da Barones rolünü üstleniyor. Bu filmin yapımcılığını Lorenzo di Bonaventura gerçekleştiriyor.

Sienna Miller’ın Paramount ve Bonaventura bünyesinde oynadığı filmler arasında “Stardust”, “Hippie Hippie Shake”, “The Edge of Love” ve “The Mysteries of Pittsburgh” gibi yapımlar yer alıyor.

Public Enemies Filmi, Christian Bale, Johnny Depp, Marion Cotillard, Channing Tatum

Public Enemies

Yönetmen Michael Mann
Oyuncular Christian Bale, Johnny Depp, Marion Cotillard, Channing Tatum, Giovanni Ribisi, Stephen Dorff, Billy Crudup, Leelee Sobieski
Senaryo Ronan Bennett, Ann Bideman, Michael Mann (Bryan Burrough’un kitabından uyarlama)
Yapımcılar Michael Mann, Kevin Misher
Görüntü Yönetmeni Dante Spinotti
Kurgu Paul Rubell
Müzik Elliot Goldenthal
Stüdyo Universal Pictures
Gösterim Tarihi 2009

Bryan Burrough’un “Public Enemies: America’s Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI, 1933-43” (Halk Düşmanları: Amerika’nın En Büyük Suç Dalgası ve FBI’ın Doğuşu) adlı kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini Michael Mann üstlendi.

Senaryosunu Michael Mann ile Kevin Misher’ın birlikte yazdığı suç dramasının konusu Amerika’nın Büyük Bunalım yıllarında geçer ve FBI ajanı Melvin Purvis’in o dönemin en ünlü suçluları John Dillinger, Baby Face Nelson ve Pretty Boy Floyd’u durdurma çabası üzerinde odaklanır.

“Public Enemies”te FBI ajanı Purvis rolünde Christian Bale oynarken Büyük Bunalım yıllarının suç patronlarından Dillinger rolünde Johnny Depp oynadı. Dillinger’ın kız arkadaşı Billie Frechette rolünde ise Oscar ödüllü oyuncu Marion Cotillard kamera karşısına geçti.

Filmin çekimlerine 17 Mart 2008 tarihinde Wisconsin eyaletine bağlı Columbus’ta başlandı. Ardından Chicago’ya geçilerek devam edildi ve Haziran sonuna kadar çeşitli yerlerde çalışma yapıldı. Filmin bazı bölümleri de Dillinger’ın hapishaneden kaçtığı kasaba olarak bilinen Indiana eyaletindeki Crown Point’te gerçekleştirilecek.

Kim Hangi Rolde?

FBI Direktörü J. Edgar Hoover tarafından özel olarak seçilen ve Dillinger’ı ele geçirmek için insan avı başlatan FBI ajanı Melvin Purvis rolünde Christian Bale.
“Halk Düşmanlığı” çağı olarak tanımlanan 1931 – 1935 yılları arasında yaptığı çok sayıda banka soygunu ile basının manşetlerine yerleşen John Dillinger rolünde Johnny Depp.

Dillinger’ın şarkıcı kız arkadaşı Billie Frechette rolünde Marion Cotillard.
Amerikalı banka soyguncusu ve katil zanlısı Pretty Boy Floyd rolünde Channing Tatum.
1930’lu yıllarda Barker çetesiyle ittifak yapmasıyla tanınan ünlü suçlu Alvin Karpis rolünde Giovanni Ribisi. (Karpis ele geçirilen son Halk Düşmanı’ydı).

20. yüzyılın başlarında faaliyet gösteren ve Dillinger ile Baby Face Nelson’un işbirlikçisi olarak tanınan banka soyguncusu Homer Van Meter rolünde Stephen Dorff.
Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) ilk direktörü J. Edgar Hoover rolünde Billy Crudup.

Dillinger’ın gerçek kimliğinden haberi olmayan en son kız arkadaşı Polly Hamilton rolünde Leelee Sobieski.

20. yüzyılın başlarında faaliyet gösteren ve Dillinger ile yaptığı işbirliği ile tanınan Kanadalı banka soyguncusu John “Red” Hamilton rolünde Jason Clark.
Al Capone’un sağ kolu Frank Nitti rolünde John Ortiz.

Dillinger’ın ekibinin üyesi Harry Pierpont rolünde David Wenham.

Yüzündeki genç görünümü, vücut yapısı ve uzun boyuyla Baby Face Nelson (Bebek Yüz Nelson) adıyla tanınan banka soyguncusu rolünde Stephen Graham. Dillinger’ın 1934 yılında ölümünden sonra Nelson, 1 Numaralı Halk Düşmanı olmuştu.

Dillinger’ın 1933 yılında hapishaneden kaçmasını sağlayan Charles Makley rolünde Christian Stolte. Makley, Illionis’teki ‘halk düşmanları’ listesinde Dillinger, Pierpont ve Hamilton’un ardından dördüncü sırada yer alıyordu.

Dillinger ve çetesini yakalamak için düzenlenen insan avına katılan Texas Rangers’ın lideri Charles Winstead rolünde Stephen Lang.

Ma Barker’ın yakalanmasına yardımcı olan FBI ajanı John Madala rolünde Shawn Hatosy.
Öldürüldüğü günlerde Dillinger ile romantik ilişkisi olan ve “Lady in Red” (Kırmızılı Kadın) olarak tanınan Anna Sage rolünde Branka Katic.

Dillinger tarafından rehin alınan, sonra serbest bırakılan banka veznedarı Anna Patzke rolünde Emilie de Ravin.

Dillinger’ın Michigan City ıslahevinde / cezaevinde kaldığı günlerde tanıştığı banka soyguncusu Walter Dietrich rolünde James Russo. Prusya ordusunda yüksek rütbeli bir subayken başarılı bir banka soyguncusuna dönüşen Herman ‘Baron’ K. Lamm’ın metodlarını Dillinger ve adamlarına öğreten kişi olarak tanınıyordu.

Gelişim Süreci

“Public Enemies”in yapımında, Brian Burrough’un “Public Enemies: America’s Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI, 1933-34” adlı kurgusal olmayan kitabı temel alındı. Burrough bu fikri aslında HBO televizyon kanalında mini dizi yapılması şeklinde getirmişti. Rober De Niro’nun sahibi olduğu Tribeca Films ile birlikte çalışacak ve mini dizinin prodüksiyon amirliğini üstlenecekti. Ayrıca senaryosunu da yazması gündemdeydi.

Ancak kitap yazarken kendisini daha rahat hissettiği için senaryoya çok fazla zaman ayıramadı. Senaryo taslağı üzerinde çalışırken iki yıl harcadığı için mini diziye ilgi de ortadan kaybolup gitti. Bu arada 2004 yılı yazında kitap yayınlandı. HBO yetkililerine giderek kitabın film haklarını geri istedi. Onların konuya sıcak bakması üzerine kitabın yayınlanışından sonra film haklarının Michael Mann ile Leonardo DiCaprio’yu temsil eden prodüksiyon şirketlerine satılması sağlandı. Dillinger rolünü oynamak için Leonardo DiCaprio çok istekliydi. Burrough bir şirket temsilcisiyle görüşme yaptı, sonrasında üç yıl boyunca haber alınamadı. Bu arada Leonardo DiCaprio da Martin Scorsese’nin “Ashecliffe” adlı filminde oynamak üzere “Public Enemies” projesinden ayrıldı.

2007 yılına gelindiğinde Universal Pictures desteğinde çekimi gündeme gelince Michael Mann projeye yeniden ilgi duymaya başladı. Senaryoyu Ronan Bennett ve Ann Biderman ile birlikte yazdı. Aynı zamanda yönetmenliğini yapacaktı. Dillinger’ı Johnny Depp’in oynaması gündeme geldi. Filmin senaryosunu okuyan Burrough, “Tarihsel açıdan yüzde 100 doğru olduğu söylenemez ama Hollywood’un gerçeğe en çok yaklaştığı filmlerden birisi olacağı için heyecan duyuyorum” şeklinde bir açıklama yaptı.
Filmin çekimlerinin bir kısmının Wisconsin’de yapılma kararının temelinde o bölgede çok sayıda yüksek nitelikli tarihi binanın bulunması yatıyordu. Wisconsin eyaletindeki Baraboo ve Columbus’ta mekan taraması yapan Michael Mann, Madison bölgesindeki araba koleksiyoncularıyla da görüşerek 1930’lu yıllardan kalma otomobilleri aradı.

Ayrıca filmin çekimleri gerçek tarihi mekanlarda gerçekleştirildi. Bunlar arasında Dillinger’ın FBI ajanlarıyla ünlü silahlı çatışmaya giriştiği Kuzey Wisconsin’deki Little Bohemia’daki ev başı çekiyordu. Alrıca Dillinger’ın ünlü hapishane firarını gerçekleştirdiği Indiana’daki Crown Point hapishanesiyle ilgili çekimler de Wisconsin’de yapıldı. Çekim yapılan yerler arasında Dillinger’ın sık sık ziyaret ettiği Oshkosh ve Darlington gibi yerler de vardı.

Wisconsin ayrıca mahkeme sahnelerine de ev sahipliği yaptı. Çekimlerin yapıldığı mahkeme salonu, Birleşik Amerika’da şu an kullanımda olan en eski mahkeme salonuydu. Banka soygunu sahnelerinden birisi, Milwaukee’deki Milwaukee Tarih Cemiyeti binası içinde gerçekleştirildi. Buradaki eski bir banka binası, o dönemin mimari özelliklerini tam olarak yansıttığı için çekimler orada yapıldı.

2008 Mart ayında filmin bazı çekimleri, Chicago’nun Newport ve Surf caddelerindeki East Lakeview kesiminde gerçekleştirildi. 30’lu yıllarda kullanılan briket döşenmiş yol izlenimini vermek isteyen prodüksiyon ekipleri, yollara özel briketler döşerken çevredeki binaların dış cepheleri de 30’lu yıllarda yaygın olan art-deco tipinde dekore edildi.

2008 Nisan’ında Wisconsin eyaletindeki Oshkosh’ta çekimlere başlandı. Aynı ayın sonlarında Little Bohemia bölgesindeki çekimlerin startı verildi. Burada Dillinger ile FBI arasında 1934 yılında meydana gelen silahlı çatışmayla ilgili çekimler yapıldı. Sözkonusu silahlı çatışmanın gerçeği de aynı mekanlarda meydana gelmişti.

Prince of Persia: The Sands of Time Filmi

Prince of Persia: The Sands of Time

Yönetmen Mike Newell
Oyuncular Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton, Alfred Molina, Sir Ben Kingsley
Senaryo Boaz Yakin
Yapımcı Jerry Bruckheimer
Stüdyo Walt Disney Pictures
Gösterim Tarihi 19 Haziran 2009


Aynı adlı video oyunundan uyarlanan “Prince of Persia: The Sands of Time”ın başrollerinde Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton, Alfred Molina ve Sir Ben Kingsley oynuyor. Filmin gösterim tarihi 19 Haziran 2009 olarak belirlendi.

Yapımcılığını Jerry Bruckheimer’ın üstlendiği filmin yönetmen koltuğunda “Harry Potter” serisinin “The Goblet of Fire” adlı bölümüyle ünlenen Mike Newell var. Senaryonun ilk taslağını “Prince of Persia” video oyununun yaratıcısı Jordan Mechner yazdı.

Film yapımcılarının yaptığı açıklamalara göre, “The Prince of Persia”nın film versiyonu, orijinal video oyununun “birebir uyarlaması” şeklinde olmayacak. İzleyiciye “tamamen yepyeni bir deneyim” yaşatma amacıyla oyundan bazı unsurların birleştirilmesi yöntemi izlenecek. Bazı spekülasyonlara göre, “The Sands of Time” üçlemesinin üç oyununda olduğu gibi film versiyonu “parkur / hızlı yer değiştirme sanatı” sahneleriyle başlayacak. Senaryonun ilk taslağıyla ilgili ilk değerlendirmeler iki web sitesinde yapıldı ama siteye konulan senaryonun otantikliği doğrulanmadı.

Filmin Konusu

6. yüzyıl Pers İmparatorluğunun prensi olan Dastan (Jake Gyllenhaal), Tamina (Gemma Arterton) adlı prensesle güçlerini birleştirmiştir. İkisinin yaptığı güçbirliğinin tek bir amacı vardır: Zamanın akışını geriye çevirebilme yeteneğini sağlayan “Sands of Time – Zamanın Kumları” adlı büyülü gücün, dünyayı ele geçirmeyi planlayan şeytani ruhlu vezir Nizam’ın (Sir Ben Kingsley) eline geçmesini önlemek…

Ghost Town Filmi, Ricky Gervais, Téa Leoni, Greg Kinnear

Ghost Town

Türü Romantik komedi
Yönetmen David Koepp
Oyuncular Ricky Gervais, Téa Leoni, Greg Kinnear, Billy Campbell, Kristen Wiig
Senaryo David Koepp, John Kamps
Yapımcı Gavin Polone
Yapım Şirketi DreamWorks Pictures, Spyglass Entertainment
Gösterim Tarihi 19 Eylül 2008

“Jurassic Park”, “Mission: Impossible” ve “War of the Worlds” gibi dev bütçeli filmlerin senaryo yazarı olarak tanıdığımız David Koepp’in ilk yönetmenlik sınavı olan romantik komedi “Ghost Town”ın konusu, sahip olduğu becerileriyle herkesi gıpta ettiren Bertram Pincus (Ricky Gervais) adlı diş hekiminin çevresinde gelişir.

İnsanlardan nefret eden bir diş hekimi olan Bertram Pincus, bir kolonoskopi işlemi sırasında yedi dakika süreyle ölür. Tekrar kendisine geldiğinde artık ölüleri ve hayaletleri görebilme yeteneğine sahip olmuştur. İşin kötüsü gördüğü bütün ölüler ve hayaletler ondan birşeyler istemektedir.

Gördüğü ölüler arasında, evlenmek üzere olduğu nişanlısı Gwen’in (Tea Leoni) işadamı kocası Frank Herlihy’nin de (Greg Kinnear) hayaleti vardır ve derhal bu evlilikten vazgeçmesi için baskı yapmaktadır. Bertram Pincus bu durum karşısında tam bir açmazda kalacaktır.

A Christmas Carol Filmi, Jim Carrey, Gary Oldman, Colin Firth

Disney’s A Christmas Carol

Türü Drama, Fantezi
Yönetmen Robert Zemeckis
Oyuncular Jim Carrey, Gary Oldman, Colin Firth, Bob Hoskins, Robin Wright Penn, Cary Elwes, Fionulla Flanagan
Senaryo Robert Zemeckis (Charles Dickens’ın klasik romanından)
Yapımcılar Steve Starkey, Robert Zemeckis, Jack Rapke
Stüdyo Walt Disney Pictures
Gösterim Tarihi 6 Kasım 2009

Oscar ödüllü yönetmen Robert Zemeckis’ten, Charles Dickens’ın klasik romanının fantastik özünü yakalayan, performans-yakalama tekniğine dayalı 3 boyutlu sinema olayı…

Ebenezer Scrooge’nin (Jim Carrey) Noel tatili her zamanki gibi mutsuz edici aşağılama girişimleriyle başlamıştır. Kendisine sadık çalışanına (Gary Oldman) ve sevimli yeğenine (Colin Firth) bağırıp çağırarak aşağılar. Ancak Noel’in dünü, bugünü ve yarınının hayaletlerinin onu alıp fantastik bir yolculuğa çıkartmasıyla herşey değişir. Yaşlı Scrooge bu yolculukta yüzleşmekten korktuğu gerçeklerle tanışacak, çok geç olmadan yüreğini insanlara açması, hastalıklı tavırlarla üzdüğü insanların gönlünü alması gerektiğini öğrenecektir.

Notlar:

Filmdeki birçok rol arkadaşı gibi Jim Carrey de birkaç rolde birden oynadı. Bunlar arasında yaşlı Ebenezer Scrooge, Noel’in geçmişi, bugünü ve yarınının hayaletleri vardı.

Charles Dickens’ın ilk kez 19 Aralık 1843’te yayınlanan aynı adlı kitabı, piyasaya çıktığı anda büyük başarı elde ederek çok sevilmişti.

Performans yakalama teknolojisi, insanların oynadığı “live-action” film yapımının digital ortamdaki bir uzantısıdır. Filmde yer alan her aktör, yüksek teknoloji ürünü kask kameralarla donatılır. Bunların hepsi, bilgisayarlar tarafından “okunacak” şekilde tasarlanmıştır.

Crossing Over Filmi, Harrison Ford, Jim Sturgess, Ray Liotta

Crossing Over

Yönetmen Wayne Kramer
Oyuncular Harrison Ford, Jim Sturgess, Ray Liotta, Sean Penn, Ashley Judd
Senaryo Wayne Kramer
Yapımcılar Kathleen Kennedy, Frank Marshall
Görüntü Yönetmeni James J. Whitaker
Müzik Brian Ross
Yapım Şirketi MGM, Weinstein Company
Gösterim Tarihi 22 Ağustos 2008


Los Angeles’ta yasal statüye ulaşmayı başarmak için mücadele veren farklı uluslardan göçmenler üzerine çok karakterli bir film…

Filmde ülkeler arası sınırlar, belge sahtekarlığı, politik sığınma, yeşil kart işlemleri, çalışma prosedürleri, karşı-terör ofisi ve kültürler çatışması gibi konular üzerinde odaklanılır.

“Crossing Over”ın senaryosunu yazıp yönetmenliğini üstlenen Wayne Kramer de Güney Afrika’dan ABD’ye gelmiş bir göçmendi. Kramer filmin kurgu işlemlerini Frank Marshall ile birlikte yaptı. Filmin çekimleri 2007 yılında Los Angeles’ta yapıldı.

The City of Ember Filmi, Bill Murray, Tim Robbins, Saoirse Ronan

The City of Ember

Yönetmen Gil Kenan
Oyuncular Bill Murray, Tim Robbins, Saoirse Ronan, Toby Jones
Senaryo Caroline Thompson (Jeanne Duprau’nun aynı adlı kitabından)
Yapımcılar Tom Hanks, Gary Goetzman
Stüdyo Walden Media
Gösterim Tarihi 10 Ekim 2008

Walden Media’nın sunduğu “The City of Ember”, Jeanne Duprau’nun 2003 yılında yayınlanan aynı adlı kitabından uyarlandı. Senaryosunu Caroline Thompson’un yazdığı filmin yönetmenliğini Gil Kenan üstlendi. Gösterim tarihi ise 10 Ekim 2008 olarak belirlendi.

Filmde Lina ve Doon adlı iki çocuğun öyküsü anlatılır. Onlar, gökyüzünün her zaman karanlık olduğu Ember kentinde yaşarlar. Bu yüzden kentteki sokak lambaları ve evlerdeki ışıklar sürekli yanmaktadır. Ember kentinin enerji kaynaklarının çökmeye başlamasıyla birlikte lambalar da titreşerek sönmeye yüz tutar. Bunun üzerine iki kardeş, Ember kentinin kuruluşundan beri var olan gizemi çözmek ve insanları kurtarmak için ipuçları aramaya başlayacaklardır.

Prodüksiyon Bilgileri

2004 Ekim ayında Playtone yapım şirketinin iki ortağı Tom Hanks ile Gary Goetzman, Jeanne Dupra’nun 2003 romanı “The City of Ember”ın film yapım haklarını satın aldılar. Senaryoyu yazması için Caroline Thompson ve yönetmesi için de Gil Kenan ile görüşmelere başladılar. Yapılan sözleşmede Jeanne Dupra’nın yazdığı devam kitabı “The People of Sparks”ın da çekimiyle ilgili bir opsiyon vardı.

Filmin çekimlerine 2007 yaz ayları başında başlandı ve 16 haftalık çekim sürecinin ardından Ekim ayında tamamlandı. Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ın Titanic Quarter bölgesindeki Harland and Wolff adlı bir tersane yakınlarındaki bir bölge, felaket sonrasını yaşayan Ember kentine dönüştürüldü. Çekim yapılan diğer mekanlar arasında İngiltere, Romanya, Prag ve Berlin gibi yerler vardı.

“The City of Ember”ın gösteriminin 10 Ekim 2008’de başlayacağı açıklandı. Filmin merakla beklenen fragmanı da “The Chronicles of Narnia: Prince Caspian” ile birlikte gösterildi.

Bruno Filmi, Sacha Baron Cohen, Alice Evans, Sandra Seeling, Ben Youcef

Bruno

Yönetmen Dan Mazer
Oyuncular Sacha Baron Cohen, Alice Evans, Sandra Seeling, Ben Youcef
Senaryo Sacha Baron Cohen
Yapımcılar Sacha Baron Cohen, Dan Mazer, Jay Roach
Stüdyo Universal Pictures
Gösterim Tarihi 15 Mayıs 2009

“Borat” ile dünya çapında şöhreti yakalayan Sacha Baron Cohen’in yeni komedisi “Bruno”, izleyicisiyle 15 Mayıs 2009 tarihinde buluşacak. Universal Pictures’ın sunacağı yeni filmde Cohen’i bu kez Avusturyalı sahte modacı Bruno tiplemesiyle izleyeceğiz.

Sacha Baron Cohen’i dünya çapında ünlü yapan “Borat”, 2006 Kasım ayında gösterime girdiğinde şaşırtıcı hasılat yaparak, Kuzey Amerika sinemalarında ilk haftasında 26,5 milyon dolar, totalde ise 128,5 milyon dolarlık gişe rakamına ulaşmıştı.

Universal Pictures yetkilileri, “Bruno”nun gösterim tarihi olarak 15 Mayıs 2009’un seçilmesine gerekçe olarak yaz sezonunun başlayacağı o günlerde aynı tarzda başka komedi filmi olmayışını gösterdiler.

15 Mayıs 2009 tarihinde komedi filmi yok ama “Bruno”nun çok ciddi bir rakibi olacak. Aynı tarihte başrolünde Tom Hanks’in oynadığı “Angels & Demons” gösterime girecek. Dan Brown’ın aynı adlı kitabından uyarlanan “Angels & Demons”, 2006’daki “The Da Vinci Code”un devamı özelliğini taşıyor.

2009 yılının 22 Mayıs haftasında ise Warner Bros’un “Terminator Salvation: The Future Begins” adlı filmi gösterime çıkarken, Fox’un “Night at the Museum II: Escape From the Smithsonian”ı da komedi severleri salonlara çekecek.

Başrolünde Ben Stiller’ın oynadığı “Night at the Museum”un birincisi, 2006 yılı Noel döneminde gösterime girmiş, Kuzey Amerika sinemalarında 250.9 milyon dolar, diğer ülkelerde ise 323.2 milyon dolar hasılat elde etmişti.