Uma Thurman: Star yapımcı

Uma Thurman: Star yapımcı

Yıllardır kült filmlerin kadın kahramanı olarak tanıdığımız sarışın güzel Uma Thurman, bir romantik komedi olan son filmi “The Accidental Husband”da hem yapımcı, hem de star olarak karşımıza çıktı. Aşağıdaki söyleşide hala neden peri masallarındaki mutlu sonları aradığını açıkladı.

“Komik ama Hollywood’da ‘o…’ sözünü eskisi kadar fazla duymuyoruz. Yakın zaman öncesine kadar herşey çok farklıydı. Eskiden bir kadın herhangi bir konuda başarıya ulaştığı zaman hemen ‘o…’ etiketiyle damgalanırdı.”

Bu sözler, “The Accidental Husband”ın yapımcılığının yanısıra başrolünü de üstlenen güzel oyuncu Uma Thurman’a ait… Londra’daki Dorchester otelindeki rahat odasında toprak rengi pantolonu ve aynı renk gömleğiyle oturan Uma Thurman’ın capcanlı bir havası var. Öylesine canlı ki, sanki daha birkaç saat önce okyanus aşırı uçak yolculuğu yapan o değilmiş gibi…

Son filmi “The Accidental Husband”ın senaryosunu üç kadın yazara veren Uma Thurman ile Hollywood’un kadın senaryo yazarlarına ve kadın yönetmenlere bakış açısı üzerine konuşuyoruz.

“Günümüzde artık kadın senaryo yazarları ve kadın yönetmenlerin daha fazla görev aldığını düşünüyorum” diyor incecik parmaklarıyla yüzüne düşen sarı perçemini düzeltirken, “Hollywood’un kadınları işveren ve liderlik pozisyonunda kabullenme konusunda attığı yavaş adımların giderek hızlandığını görüyoruz. Sanırım hepimiz giderek olgunlaşıyoruz. Kadınlara karşı pozitif yaklaşımlar var ve bu beni mutlu ediyor.”

Söyleşi boyunca çok mutlu görünen Thurman, sözünü ettiği liderlik konumuna kendisinin de ulaşmış olmasının haklı gururunu yaşıyor. Yeni filmi “The Accidental Husband”ın yapımcıları arasında yer aldı. Filme konu olan öykünün haklarını 2001 yılında satın aldıktan sonra senaryo yazarları ve finansörleriyle olağanüstü çaba göstererek yapımcılık gibi zor bir işin altından kalkmayı başardı. Filmin yönetmenlik koltuğu için ilk tercihi ise yıllardır çok iyi arkadaşı olan Griffin Dune’dan yana oldu.

Son dönemde yönetmenliğe soyunan Griffin Dune’u izleyiciler, John Landis imzalı “An American Werewolf in London” ve Martin Scorsese’nin yönettiği “After Hours” adlı filmlerin aktörü olarak tanıyorlar.

“The Accidental Husband”ın özelliği, Uma Thurman’ın yapımcılığını üstlendiği ikinci film olması… Güzel yıldız daha önce 2002 yılında bir nevi kara komedi olarak tanımlanabilecek HBO yapımı “Hysterical Blindness”ın yapımcılığını gerçekleştirmişti. Güleryüzlü bir romantik komedi olan en yeni filminde başrolü Colin Firth ile paylaşıyor.

İngiliz aktör Colin Firth, filmde Uma Thurman’ın oynadığı radyo programcısı Emma Lloyd ile evlilik hazırlıkları yapan soğuk ve sert mizaçlı yayıncı nişanlısı Michael rolünde… Emma radyoda yaptığı programlarda dinleyicilerini daha rahatlatıcı ilişkiler kurmaları için cesaretlendirir. Ancak kendi özel yaşamında tam ters yönde hareket eder. Michael gibi soğuk ve gergin mizaçlı bir erkeğe gönlünü kaptırır. Evlilik lisansı almanın hiç de kolay olmadığı bir dünyayı yansıtan filmde Uma Thurman’ın komedi yeteneğine tanık oluruz.

“Bu öykünün haklarını satın aldım ve geliştirdim. O günlerde hiç kimse benim komedi yapmama izin vermiyordu” diyor 37 yaşındaki New York’lu oyuncu… Kariyerinin ilk aşamalarından bahsederken sesinde öfkeye dair ipuçları var gibi sanki… Sonra sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Çok istediğim halde komedilerde hiç oynayamadığım için bu senaryoyu bulmak beni mutlu etti. Meg Ryan veya Julia Roberts’ın oynadığı tarzda yüksek konseptli bir romantik komediydi. Böyle roller karşıma bile çıkmıyordu. Oysa ben ciddi rollerden çıkıp farklı bir tarza geçmek istiyordum. Tek yolu bu gibi geldi bana. Ancak filmin uzun soluklu yapım süreci sırasında ‘Prime’ ve ‘My Super Ex-Girlfriend’ adlı iki komedide oynama şansı buldum. Yine de o zamanlar komedi yapmak benim için yasak meyve gibiydi. Sürekli olarak ciddi filmlerde ve aksiyon yapımlarında oynuyordum.”

Quentin Tarantino yönetiminde oynadığı “Pulp Fiction – Ucuz Roman”, “Kill Bill: Vol. 1” ve “Kill Bill: Vol. 2” sayesinde yıldızlık düzeyine çıkmadan önce Uma Thurman, “The Adventures of Baron Munchausen”, “Dangerous Liaisons” ve “Henry & June” gibi filmlerle kendisine belli bir isim yapmıştı. Şimdi “Prime” ve “My Super Ex-Girlfriend” çizgisinde gelişen “The Accidental Husband” ile daha hafif rollere kaymış gözüküyor. Bunu anlamak için yakın dönemdeki filmlerine sadece şöyle bir göz atmak bile yeterli…

“Başaramayacağım söylenen birşeyleri yapma konusuna artık çok fazla kafamı takmıyorum” diye gülümsüyor. Ancak buradaki “kafamı takmıyorum” cümlesine vurgu yaparken bile aklının hala o noktada olduğunu fark etmemek imkansız…

Şöyle devam ediyor: “Yoluma devam etmem ve çalışmayı ne kadar sevdiğimi kutsamam gerektiğini düşünüyorum. İçinden geçtiğimiz süreçle ilgili yeni bir senaryoyu ne zaman bulsam hemen favorilerim arasına girer. İster eğlenceli, ister ürkütücü olsun, sürekli olarak iyi yazılmış çağdaş senaryolar ararım. Bu filmden sonra yapımcılığı yeniden deneme konusunda anlık bir planım yok. Son derece zor bir iş ve o konuda bana hiç kimse yardımcı olmadı. Sanırım benim için daha çok bir hobi olarak kalacak. Ancak gerçekten iyi yazarlarla birlikte çalışmayı istiyorum.”

Uma Thurman’ın oynadığı bir başka film olan “Life Before Her Eyes”, ABD’de Nisan ayında izleyici karşısına çıktı. Geçtiğimiz yıl Toronto Film Festivali’nde gördüğü ilgiyi sinema salonlarında görerek Thurman’ın şöhretini iyi yönde geliştirici etki yaptı. Yönetmenliğini “House of Sand and Fog”dan tanıdığımız Vadim Perelman’ın üstlendiği film, son derece güçlü ve dokunaklı bir drama çalışması olarak öne çıktı.

Uma Thurman filmin konusuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Amerika’daki gençlik katliamı fenomenini ele alan bir filmdir. Ancak herşey kişiye özel bir bakış açısından anlatılır. Bu kişi de katliamdan sağ kurtulan bir gençtir. Evan Rachel Wood’un portresini çizdiği 17 yaşındaki Amerikalı bir kızın hayatında neler olup bittiğiyle ilgilidir. 30’lu yaşlarına gelip olgun bir kadın olduğunda geçmişi hatırlayıp o günleri adeta yeniden deneyimler. Genç kızın 30’lu yaşlarını ben oynadım.”

“Life Before Her Eyes”tan sonra Uma Thurman, David Hare’in piyesinden uyarlanan “My Zinc Bed” adlı filmde oynadı. Hare’in yazdığı ve alkolizmin üç karakter üzerindeki etkilerini keşfe çıkan oyun, 2000 yılında Londra’daki Royal Court’ta sahnelendiğinde geniş tartışmalara yol açmıştı.

Uma Thurman’ın “My Zinc Bed” ile ilgili yorumu ise şöyle: “Başroldeki üç karakterin madde bağımlılığı, acıyı yönetebilme, romantizm, anksiete ve kendini tanımlama gibi konularla bağlantılarına göz atan bir yapıt olduğunu söyleyebilirim. Son derece güncel bir konusu var. Alkolizm gibi konularda insanlar kendilerine ve başkalarına bakıyorlar. Özellikle eleştirme sözkonusu olduğunda başkalarına… Diğer insanların eleştirilmesi sözkonusu olunca parmakla işaret etme olayı kontrolden çıkıyor galiba…”
Aslında Hollywood’un diğer A-sınıfı oyuncularından farklı olarak Uma Thurman’ın hayatı bugüne kadar çok az eleştirildi. Oysa o da madde bağımlılığını yaşadı. Duygusal yaşamındaki acıların da, başarısız ilişkileri sonucunda doruk noktasına çıktığı anlar oldu.

İlk evliliğini aktör Gary Oldman ile yaptı. Sadece iki yıl süren evliliği 1992 yılında noktalandı. Ardından Ethan Hawke ile yaptığı ikinci evliliği 2003 yılında sarsılmaya başladı. Sebebi ise, Ethan Hawke’ın Jen Perzow adlı bir fotomodel ile ilişkisi olmasıydı. Dokuz yaşında Maya ve altı yaşında Levon adlı iki çocukları olan çift, bu evliliğin daha fazla sürdürülemez olduğunu görünce ertesi yılın Temmuz ayında boşandı.

Uma Thurman daha sonra bir süre otel sahibi Andre Balazs ile flört etti. Şu sıralarda İsviçreli dolar milyoneri Arpad Busson ile çıktığı görülüyor. Elle Macpherson’un çocuklarının babası olan Arpad Busson, yaşamını Londra’da sürdürüyor. Bu da Uma Thurman’ın uçak yolculuğundaki gecikme nedeniyle uzadıkça uzayan söyleşimize rağmen neden bu kadar canlı ve heyecanlı olduğunu açıklıyor.
“Londra’da daha fazla olmayı seviyorum. Burası harika bir yer…” deyince “Londra’nın nesini seviyorsunuz” diye soruyorum. Yüzünde kocaman gülümseme dolaşıyor ve “İnsanlarını…” diye cevap veriyor. Ardından ciddileşerek devam ediyor:
“Hayatımda Londra’nın önemli bir yeri var. Burada en azından beş film çevirdim. Sürekli burada yaşamak isterdim. Ancak çocuklarım olduğu ve okula gittikleri için şuraya buraya taşınacak kadar özgür değilim. Ayrıca babalarının da New York’ta yaşadığını unutmamak gerekir. Sonuçta taşınmak gibi bir ayrıcalığım yok.”

Bir dolar milyoneriyle flört etmenin nasıl bir şey olduğunu sorunca, kendi finansal güvenliğine daha çok önem verdiğini söyleyip konuyu başka bir yöne çeviriyor ve bekar anne olmanın getirdiği zorluklar üzerinde duruyor:

“Doğrusunu söylemek gerekirse yetişkin bir insan olarak bekar olmak karmaşık bir olay… Gençler açısından sorun yok. Partilere gidebilirler. Ancak biz yetişkinler, başka insanlarla tanışmanın daha uygarlaşmış yollarını bulmak zorundayız. Büyük üniversitelerden diploması olan çok zeki ve ilginç kadınlar tanıyorum. Neredeyse hepsi dating servislerini (çöpçatan servisleri) kullanıyorlar. Bu benim aklımı başıma getirdi. Aslında bu romantik komediyi yapmak isteme sebeplerimden birisi de buydu. Çünkü flört ve sevgiyi bulmak gibi kavramlar üzerinde konuşmaya başladığımızda bütün kapılar aynı noktaya çıkıyor: Sevmeyi sevmek…”

Ortalıkta dolaşan dedikodulara göre Uma Thurman’ın şu anki sevgilisi ona evlenme teklif etmek için fırsat kolluyormuş. Bu konuyu sorduğumuzda yüzünde hafif bir gülümseme dolaşıyor ve şu cevabı veriyor:

“Gerçek mutluluğu buluncaya kadar peri masallarına abone olmaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Peri masallarına inananlardanım. Düşüncelerine çok güvendiğim bir dostum, benim umutsuz bir romantik olduğumu söylemişti. Oysa hep alaycı ve duygusal konuları küçümseyen birisi olduğumu düşünürdüm. Ancak gerçek bir profesyonel, aslında iyi bir romantik olduğumu teşhis etti. Şu anda hayatımda hiç olmadığı kadar mutluyum. Kariyerimde kalıcılığı sağlayan en önemli unsurun da iyimserlik olduğunu düşünüyorum. Hepimiz peri-masalı benzeri sonları aramalıyız. Niye olmasın ki? Sonuçta hepimizin aslında ne kadar gerçekçi olduğumuz konusunda gerçekçi olalım.”

Söyleşi: Will Lawrence, The Sunday Times.

Hiç yorum yok: