Dave Gibbons ile “Watchmen” söyleşisi…

“Watchmen”in yaratıcısı Dave Gibbons, gelecek yıl gösterime girecek film uyarlaması hakkındaki düşüncelerini ve kendi kariyerini anlattı.

“Kitaptaki her detayın kelime kelime, satır satır, sahne sahne uyarlanmasını tercih eden hayranlar tabii ki vardır ama çok büyük bir hayran kitlesinin daha özgür bir yorumdan tatmin olacağını düşünüyorum.”

Dave Gibbons’ın kariyeri DC Thomson ve IPC için hazırladığı çizgi roman illüstrasyonlarıyla başladı. 1970’li yılların sonuna kadar yayınlanan 2000 AD çizgi romanının önde gelen illüstratörleri arasında yer aldı. Katkıda bulunduğu yapıtlar arasında “Dan Dare”, “Rogue Trooper” ve “Harlem Heroes” gibileri vardı.

Beklediği şöhreti ise, 80’li yılların ortalarında Alan Moore ile birlikte hayata geçirdiği “Watchmen” adlı çizgi roman serisiyle yakaladı. Kısa sürede kült yapıta dönüşen ve aynı zamanda ticari başarı elde eden “Watchmen” edebiyat çevrelerinde de geniş ilgi görünce Hugo ödülüyle ödüllendirildi. Böylece Hugo ödülleri tarihinde ilk ve son defa olarak bir çizgi romana ödül verilmiş oldu.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Studio Space adlı kitapta Dave Gibbons’un çalışma metodları ve teknikleri, Brian Bolland ve Duncan Fegredo gibi ünlü isimlerle birlikte değerlendirildi.

Çizgi roman dünyasında hem illüstratör (çizer), hem de yazar olarak kendisine kalıcı yer edinen Dave Gibbons, 80’li yıllarda Alan Moore ile beraber yarattığı “Watchmen”den Zack Snyder’ın yaptığı, 2009 Mart ayında gösterime girecek uyarlamasını merakla bekliyor.

“Watchmen”in film versiyonunun orijinal kitaba hangi ölçüde sadık kalacağını düşünüyorsunuz? Sadakat önemli mi?

Bence en önemli konu, ”Watchmen”in iyi bir film olması… Bazı bölümlerini izlediğim kadarıyla iyi bir film olacağını düşünüyorum. Ayrıca grafik romanların doğasını ve bunlardan film yaparken ortaya çıkan bazı sınırlama ve kısıtlamalar dikkate alarak orijinal grafik romana olabildiğince sadık kalacağına inanıyorum.

Çizgi roman kitabının ruhuna sadık kalındığı ve kaba hatlarıyla da olsa konu akışı ve karakterizasyona sadık kalındığı sürece sorun olmaz diye düşünüyorum. Ayrıca kitaptaki tek tek her detayın mutlaka kopyalanması gerektiğine inanmıyorum.

Kitaptaki her detayın kelime kelime, satır satır, sahne sahne uyarlanmasını tercih eden hayranlar tabii ki vardır ama çok büyük bir hayran kitlesinin daha özgür bir yorumdan tatmin olacağını düşünüyorum. Az önce söylediğim gibi filmi gördüğüm kadarıyla iyi bir film olacağa benziyor. Zaten iyi bir film olmasaydı bu kadar çaba boşa giderdi. Sonuçta filme katkıda bulunan herkes, çizgi roman kitabını kutsal kitap gibi kullandı ve en iyi sonuca ulaşmak için elinden geleni yaptı.

Alan Moore’un isminin jenerikte yer almaması konusunda ne hissediyorsunuz?

Alan’ın jenerikten çıkarılması olayı tamamen kendi talebidir. İstemiyorsa isminin filme konulmaması onun en doğal hakkıdır. Bu kararına ancak saygı duyabilirim.
Bana gelince, ismimin jenerikte yer almasından mutluyum. Alan ile çok iyi bir dostluğumuz olduğu halde –ki bu dostluğun sonsuza kadar sürmesini umuyorum- sonuçta ikimiz iki farklı insanız. Kendimize özgü yaşam deneyimlerimiz ve farklı pozisyonlarımız var.

İsminin jenerikte yer almayacak oluşundan üzgünüm ama dediğim gibi onun kendi kararıdır ve saygı duyuyorum. Gerçek duygum ise, kreatif yolculuğumuza beraber başladığımız bu arkadaşımla geldiğimiz son noktada filmin jeneriğinin “Alan Moore ve Dave Gibbons” şeklinde olmasını çok isterdim. En ideali bu olurdu ve hoşuma giderdi.

Uzun soluklu klasik karakterler yerine kendi özel kreasyonlarınız üzerinde çalışmayı mı tercih edersiniz?

İki yöntemin de kendine göre artı ve eksileri vardır. Bazen uzun soluklu klasik karakterler üzerinde çalışmak güzeldir. Bunu daha önce “Superman”, “Green Lantern” ve diğer bazı karakterler üzerinde yapmıştım. Öte yandan kendime özgü materyali sıfırdan yaratmanın da keyfi başkadır. Özellikle günümüz çizgi roman pazarında kendi kreasyonlarınızın telif haklarını alabiliyorsunuz ki, konuya finansal açıdan bakarsak tercih edilesi bir durumdur.

“Watchmen”e gelelim. 80’li yıllarda yazdığınız “Watchmen” hatırlamaktan mutlu olduğunuz bir yapıtınız mı? Eğer değilse, hangi çalışmanızı seviyorsunuz?

İsteklerim ve beklentilerim ne olursa olsun “Watchmen” her zaman hatırlamaktan mutluluk duyacağım bir yapıttır. CV’min en büyük parçasıdır. Hayatım boyunca çizgi roman hayranı oldum. İçinde yer almaktan mutlu olduğum çizgi roman dünyasında ticari açıdan başarılı olan, aynı zamanda eleştirmenlerin beğenisini kazanan böyle bir yapıt üretmek büyük bir şanstır.

Ayrıca çizgi romanlar tarihi yazıldığında “Watchmen”in en azından dipnot olarak yazılacağını, belki başlıbaşına bir bölüm ayrılacağını bilmek de beni gururlandırıyor. Başka yapıtlarımın da “Watchmen” kadar hatırlanması beni mutlu ederdi.

Haftalık yayın bazında hızlı tempoda üretilmesi gereken çizgi roman bantlarından daha geniş kapsamlı özel projelere geçişiniz nasıl oldu? Bu geçiş sizin yaşamınızı ve çalışmalarınızı nasıl etkiledi. Hem maddi anlamda, hem de yaşam kaliteniz anlamında soruyorum…

Haftalık bazda çizmenin zorlukları konusunda söylenecek çok söz var. Kesinlikle beyin odaklanması gerektirir. Şu anda geriye dönüp bakınca o dönem ürettiğim materyalin sayısal çokluğu karşısında büyüleniyorum. Sayısal açıdan fazla olmasının yanısıra kalitesinin de yüksek olduğunu görüyorum.

Örneğin “The Originals” gibi serilerin yapımı tam iki yılımı almıştı. Kendine özgü çalışma tarzları vardı. Kendinize ait bir odada çalışırsınız, ortaya koyacağınız üründen tek başına sorumlusunuzdur. Başka yazarlar ve sanatçılarla birşeyleri tartışmazsınız. Tamamen yalnız çalışılan bir alandır. Özgürlük duygusu getirir ama aynı zamanda özgüven krizlerini de beraberinde getirir. Talihim varmış ki, sonuçta herşey olumlu oldu. O tarz çalışmalar kesinlikle amatör ruh gerektirir. Ancak çok da ideal bir pozisyon değildir.

Çizimlerinizi yaparken benliğinizdeki yazarlık sesiniz hangi ölçüde güçlüdür?

Yazarlık kariyerinizle görsel yeteneklerinizi makul bir dengede tutmaya çalıştınız mı?

Yıllar ilerledikçe çizerliğimin yanısıra birşeyler yazma arzum daha güçlü şekilde ortaya çıktı. Açıkça itiraf etmeliyim ki, bugüne kadar yazmaya kıyasla çizerlikten daha büyük zevk aldım. Çizerlik yönüm her zaman benim duygularıma daha çok hitap etti. Bununla beraber yazarken bile görsel açıdan düşünüyorum. Dolayısıyla çizerlik yönümün daha güçlü olduğuna inanıyorum. Sadece yazmakla yetinmiş olsaydım çok mutlu olmazdım sanırım.

Bugünlerde “Watching The Watchmen” adlı kitabın yazılarını yazıyorum. Bu kitap gelecek yıl filmin gösterim tarihine yakın günlerde yayınlanacak. Yazmaktan büyük keyif alıyorum ama şu işten kurtulup sadece çizseydim daha iyi olurdu.

Filmlerin ve video oyunlarının prodüksiyon tasarımında çizgi roman etkisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Başka medyalarla yapılan çalışmalarda sizin yapıtlarınızdan bazı fikirlerin “ödünç alındığını” hissediyor musunuz?

Bahsettiğiniz türde görsel kesişmeler kaçınılmazdır. Film ve video oyunlarının prodüksiyon tasarımını hazırlayanların çizgi romanlardan esinlendiği bilinen bir gerçektir. Ancak bunun bir de tersinin olduğunu unutmamak gerekir. Ben de çizgi romanlarımı hazırlarken bazen izlediğim bir filmin etkisinde kalabiliyorum. Açıkçası sinema filmlerindeki etkilenim video oyunlarına kıyasla daha fazla… İyi bir video oyunu oyuncusu olmadığım için o konuda fazla bir şey diyemeyeceğim.

Bahsettiğiniz “ödünç alma” olgusunun bir örneği “The Incredibles” adlı filmdir. Defalarca seyretmekten keyif aldığım bir filmdi. Her karesini çok sevdiğim ve sanatsal boyutunu takdir ettim. Ancak o filmin genelinde “Watchmen”den bazı yansımalar vardı. Çerçevelenmiş gazete sayfalarıyla kaplı duvarlar gibi… O film için “Watchmen”de yaptıklarımıza bir çeşit ithaf diyelim.

Yeni video oyunlarının gelişimine hangi ölçüde katılıyorsunuz?

Çok eski ve samimi bir arkadaşımın sahibi olduğu Charles Cecil of Revolution adlı şirketin çalışmalarıyla bir miktar ilgileniyorum. Kendi alanında saygın bir video oyunları yapım şirketidir. Broken Sword adlı bir oyunun yeni platformlara uyarlanması konusunda onlara fikirler sunuyorum. Yaptığım katkı daha çok çizgi roman illüstratörü olarak becerilerim doğrultusunda oluyor. Video oyunları konusunda çok fazla bilgim olduğunu söyleyemem. Bu nedenle yaptığım katkının ikincil seviyede kaldığını itiraf etmeliyim.

Bugüne kadar Marvel ile hiç çalışmadınız. Eğer yazmak veya çizmek için herhangi bir Marvel karakterini seçmeniz gerekseydi hangisi olurdu?

Aslında onlarla çalışmadım diyemem. Çok yakın bir arkadaşım olan Lee Weeks’in Marvel için çizdiği “Captain America”nın dört sayılık öykü akışını yazdım. Karakter olarak “Captain America”yı severim. Ayrıca Walt Simonson’un yazdığı “Doctor Strange”in çizimlerini yaptım. O da yakın arkadaşlarımdan birisidir.

Aslına bakarsanız orada çalışan birçok sanatçıyla kişisel dostluk bağlarım olduğu halde Marvel çizgi romanlarının işleyiş biçimini hala tam olarak anlayabilmiş değilim. Sanırım bu biraz da benim DC Thomson kökenli bir yazar/çizer olmamdan kaynaklanıyor. Marvel çizgi romanlarını her zaman sevdim ama 20 yıl DC Thomson’da çalıştığım için onların tarzını, oluşumunu ve işlerin nasıl yürüdüğünü daha kolay anlayabiliyorum. Bu açıdan bakarsak Marvel bana uzak kalıyor.

Kısacası Marvel tarzına karşı herhangi bir karşıtlığım yok. Birkaç kez fırsat çıksa da, bugüne kadar onlarla çalışmak gerçekliğe dönüşmedi diyebilirim.

Söyleşi: Martin Anderson, Seb Patrick, James Hunt, 27 Mayıs 2008

Hiç yorum yok: