In The Valley of Elah Oyuncu Kadrosu Kuruluyor

Haggis’in senaryoyu tamamlaması bir buçuk yıl sürdü ama kadro kurma sürecine hemen başlandı. Polis dedektifi Emily Sanders rolü için en baştan beri Charlize Theron’u düşündüğünü belirten Paul Haggis, bu tercihinin sebebini şu sözlerle açıklıyor:

“Charlize ile daha önceden tanışıyordum. Ne zaman karşılaşsak ona bu öyküden bahsederdim. Yakından ilgilendiğini söylüyordu. Sonunda onu arayıp senaryoyu okumaya hazır mısın diye sordum. Bunu sorduğumda Perşembe sabahıydı. Aynı gece okuyup Cuma sabahı beni arayarak evet cevabını verdi.”

Paul Haggis, Hank Deerfield rolünü neden Tommy Lee Jones’a verdiğini ise şu sözlerle açıklıyor: “Gerçek Amerikan ikonu diyebileceğimiz çok az aktör vardır. Tommy onlardan birisidir. Bence günümüzün en iyi aktörlerden birisidir. O da projeyle yakından ilgilendi. Senaryoyu hafta sonunda okuyup pazartesi beni aradı ve filmimde oynamak istediğini söyledi.”

Paul Haggins’in çalışmalarının büyük hayranı olduğunu söyleyen Charlize Theron, “Bence o en değerli senaryo yazarlarından biridir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Kendisiyle ilk kez ‘North Country’deki rolümle ödüle aday gösterildiğimde tanışmıştım. O da ‘Crash’ adlı çalışmasıyla adaydı. Ne zaman oturup konuşsak hep bu projesinden bahsediyorduk. Onunla beraber çalışma fırsatı çıksa ne kadar harika olacağını düşünürdüm ama böyle bir rolü bana teklif edeceği hiç aklıma gelmemişti.”

Charlize Theron filmde üstlendiği polis dedektifi Emily Sanders karakterini şu sözlerle tanımlıyor: “Emily küçük kasaba dedektifidir. Özel yaşamında ise oğluna iyi bir gelecek sağlama mücadelesi veren bir bekar annedir. İşinde en iyi olmak, oğluna iyi bakmak, ona güzel ve iyi bir gelecek sunmak/hazırlamak ister. Güçlü bir karakter yapısı vardır. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışır. İşinde karşılaştığı zorluklara rağmen yılmadan çalışır. Bence o asla bir süper-kadın değildir. Sadece normal bir insandır.”

Charlize Theron sözlerine şöyle devam ediyor: “Paul’ün bu karakteri bazı kusur ve eksikleri olan bir karakter olarak yazması hoşuma gitti. Emily her zaman doğru kararlar veren bir kadın değildir. Günleri rutin şekilde devam ederken ilgilenmeye başladığı kaybolan genç asker davası onda derin etkiler yapar. Daha önce bu çapta bir davayla hiç ilgilenmemiştir. Davaya coşkuyla sarıldığında iş hayatı çok fazla ön plana çıkacak ve özel hayatını tahmin ettiğinden çok daha büyük boyutta olumsuz yönde etkilemeye başlayacaktır. Paul’ün yazdığı senaryoda benim karakterimin bu durumu çok hoşuma gitti.”

Davanın sonucu olarak Emily Sanders artık işini daha farklı bir açıdan görmeye başlamıştır. Bu davayla beraber hayatına giren insanlar da onda çeşitli izler bırakırlar. Bunların başında kayıp askerin babası Hank gelmektedir. Charlize Theron oynadığı karakterle Hank arasındaki ilişkiyi şöyle yorumluyor:

“Hank ile Sanders arasında sıradışı özellikler taşıyan güzel bir ilişki oluşur. Böyle bir ilişkiyi daha önce hiç deneyimlememiştim. Onlar birbiriyle sımsıkı kenetlenmiş iki insandır. Tek amaçları Hank’in oğluna ne olduğunu bulmaktır. Kayıp asker olayını aydınlatmaktır. Hank daima bir adım önde gibidir. Emily bu duruma kızar ama oyunun liderliğini almak için daha çok çaba göstermek zorunda kalır.”

Tommy Lee Jones ise portresini çizdiği Hank karakterinin Emily Sanders’a verdiği tepkiyi şu sözlerle değerlendiriyor: “Hank rekabetçi ruha sahip ve kolay kızan birisidir. Emily’nin aldığı görevi başarmasını ister. Aynı zamanda da Emily’nin şefkatli ve anlayışlı yapısından etkilenir.” Filmin önemli karakterlerinden bir diğeri de Hank Deerfield’in karısı Joan rolüydü. İlk tercihi olan Susan Sarandon’a senaryoyu gönderdikten sonra cevabı beklemeye başlayan Paul Haggis, “Olumlu cevap geleceğinden fazla umudum yoktu ama denemezsen sonucu bilemezsin felsefesinden hareketle yolladım. Bir süre sonra beni arayarak, ‘Bu karakterde ilginç bir şey bulamadım’ şeklinde cevap verince ilk etapta moralim bozuldu. Ancak haklı olduğu sonucuna vardım. Senaryoyu bir kez de Joan karakterinin bakış açısından gözden geçirince bazı değişiklikler yapmaya karar verdim. Ardından tekrar Susan Sarandon’a yolladım. Yeni sayfaları okuduğunda bu kez olumlu cevap verdi. Sözleşmeyi imzaladığı gün hayatımın en güzel günüydü diyebilirim.”

Filmin öyküsü büyük oranda sivillerin bakış açısından anlatılır ama dramanın arka planında silahlı kuvvetler vardır. Dolayısıyla karakterlerin bir kısmı da ordu mensubudur. Özellikle de kayıp askerle aynı birlikte görev yapan dört genç asker ön plana çıkar. Bunlar sırasıyla özel uzman Ennis Long, özel uzman Gordon Bonner, onbaşı Steve Penning ve er Robert Ortiez’dir.

Bu dört rolden Bonner ve Penning rolleri, orduda hizmet vermiş genç insanlara verildi. Özel uzman Gordon Bonner rolünde oynayan genç Irak gazisi Jake McLaughlin hayatının ilk oyunculuk sınavını verdi. Yönetmen Haggis’e göre, daha önce hiç oyunculuk deneyimi olmadığı halde aktör yeteneklerine sahip olduğu için sınavı başarıyla geçti.

Gerçek yaşamda edindiği savaş alanı deneyimi sayesinde deneyimli aktörlerle beraber kamera karşısına geçme şansı bulduğunu söyleyen Jake McLaughlin, bu durumun kendisine sağladığı avantajları şu sözlerle dile getiriyor:

“Aktörlerin birçoğunun oynadığı karakterle ilgili bir arka plan öyküsü yaratması gerekiyordu. Bu benim için çok kolaydı, çünkü zaten savaş alanından geliyordum. Aslında orijinal öyküde bahsedilen askerle aynı dönemde Irak’taydım ve aynı tümende görev yaptım. Onlar 1. tugaydaydı, ben ise 2. tugayda…”

Portresini McLaughlin’in çizdiği Bonner karakteri, Mike’in müfreze arkadaşı ve oda arkadaşıdır. Bu durumun ikisi arasındaki ilişkiye yeni bir boyut eklediğini ifade eden McLaughlin, “Olup bitenlerle ilgili olarak vicdan azabı çekmektedir. Bu yüzden Mike’ın babasının kendisini daha iyi hissetmesi için kendi payına düşen herşeyi yapmaya hazırdır” diyor.

Filmde oyuncu olarak görev yapan bir başka gerçek asker de, dört yıl boyunca donanmada çalışmış olan Wes Chatham oldu. Onbaşı Penning rolünde kamera karşısına geçen Wes Chatham, “Körfez bölgesinde görev yaptım ama Irak’ta değildim. Gemide olduğum için ortam hayli farklıydı ama portresini çizdiğim karakteri daha iyi anlamama kesinlikle yardımcı olduğunu düşünüyorum” diyor.

Wes Chatham oynadığı karakter için de şu yorumu yapıyor: “Penning gibi gençler genelde asker kökenli ailelerden gelirler. Belli koşullar altında sizin en iyi arkadaşınız ve iyi bir askerdirler. Ama başka belli koşullarda kelimenin tam anlamıyla bir canavar kesilebilirler.”

Özel uzman Ennis Long rolünde, “Glory Road” adlı sinema filminden ve “Desperate Housewives” dizisinden tanıdığımız Mehcad Brooks oynadı. Portresini çizdiği karakterin düşünce yapısını değerlendiren Brooks, “Onu anlayabilmek çok zor. Çünkü bugüne kadar ‘ya öldüreceksin, ya da öleceksin’ ikileminde hiç kalmadım. Böyle bir durumda toplumun normal olarak kabul ettiğini yaparsanız öleceksiniz demektir. Bu nedenle oynadığım karaktere çok sayıda katman eklemem gerekiyordu ki, bir aktör olarak böyle keşiflerde bulunmak son derece heyecan vericiydi” diyor. Er Robert Ortiez rolünde oynayan Victor Wolf ise, oynadığı karakteri “kayıp bir ruh” olarak niteliyor ve şunları söylüyor: “O artık ülkesine dönmüştür. Ancak kendisini hala Irak’ta gibi hissetmektedir. Bir savaşa katılmış, neyin normal neyin anormal olduğu konusundaki perspektifi tamamen değişmiştir. Savaşların bir insanın bakış açısını nasıl değiştirdiğini görmenin heyecan verici olduğunu düşünüyorum.”

Victor Wolf’un filmin konusuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bu filmde sadece ülkesine dönen askerlerin içinden geçtiği korkutucu süreç anlatılmaz. Aynı zamanda bu askerlerin anne-babasının ve ailelerinin yaşadığı zor günler anlatılır. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Savaşın onlar için asla bitmediğini görürsünüz. Bu insanlara bir şekilde Tanrı’nın gücü verildi. Gerektiğinde can alma yetkisi/izni verildi. Oynadığım karakterin en çok bu yönü beni büyüledi.”

Kadroyu oluşturan Haggis, dört genç adamla oturup onlara sürekli bir arada zaman geçirme talimatı verdi. “Her dakikayı beraber geçirmeye başladık. Böylece birbirimizin iyi ve kötü yanlarını öğrendik. Kimi zaman birbirimizi sinirlendirip zayıf noktalarını anladık. Ancak şurası bir gerçek ki, sürekli bir arada takılınca sanki savaşta da beraber olmuşuz gibi hissettik” diyor Victor Wolf…

Mehcad Brooks’un bu konudaki izlenimleri şöyle: “Haggis bize hep birlikte içmemizi, birbirimizi sevmemizi, birbirimizden nefret etmemizi, gerekirse kavga etmemizi, inişleri çıkışlarıyla gerçek arkadaş olmamızı söyledi. Biz de onun isteğini yerine getirdik. Çekimler başladığında beraber çalışırken hiç gerginlik yaşamadık. Çünkü hepimiz birbirimizi çok iyi tanıyorduk.”

Wes Chatham ise daha önceki deneyiminden yola çıkarak şunları söylüyor: “Askerlik yapan herkes iyi bilir. Orduda kendinize mutlaka bir arkadaş grubu bulursunuz. Sürekli beraber olduğunuz, herşeyi beraber yaptığınız için arkadaşlığın da ilerisine geçip aile gibi olursunuz. Aramızda sağlam bir kimyasal çekim oluşabilmesi için bu çok önemliydi. Sanırım Paul de bunun önemini kavradı.”

“In The Valley of Elah”ın diğer yardımcı rollerinde yeni ve genç aktörler ile tanıdık simalar kamera karşısına geçti. Ortadan kaybolmasıyla olayların fitilini ateşleyen, filmin bazı sahnelerinde “flashback / geri dönüşler” ile gördüğümüz genç asker Mike Deerfield rolünde Jonathan Tucker oynadı. Genç askerin ortadan kaybolduğunu rapor eden, sonra da kanıtlara ulaşmayı kontrolleri altına almaya çalışan Teğmen Kirklander ve Çavuş Carnelli rollerinde sırasıyla Jason Patric ve James Franco oynadılar. Ortalık ısınmaya başlayınca davayı yeniden silahlı kuvvetlere havale etmeye çalışan polis şefi Buchwald rolünde Josh Brolin kamera karşısına geçti. Mike’ı ortadan kayboluşundan önce en son görenlerden birisi olan garson kadın Evie rolünde ise Frances Fisher oynadı.

Hiç yorum yok: