Alex, Marty, Melman ve Gloria’nın Afrika’ya varışlarından itibaren edindiği ilk izlenim

AFRİKA’YI YARATMAK VE NÜFUSLANDIRMAK

Alex, Marty, Melman ve Gloria’nın Afrika’ya varışlarından itibaren edindiği ilk izlenim, uçsuz bucaksız Afrika manzaralarıdır. Film yapımcıları bu konuyu bir önceki filmde kararlaştırmış, Madagaskar’daki ortamı fantezi bir ülke yaratmaya yönelik bir geçiş olarak görmüşlerdi. Ancak dünyanın en güzel ve en fotoğrafik ülkelerinden birisi olarak bilinen Madagaskar’ın gerçek manzaralarıyla yakından ilgilenmeye başlayınca işin içine bir miktar gerçekçilik de katılması gündeme geldi. Gerekli araştırmaya filmleri, fotoğrafları, kitapları ve interneti izleyerek başladılar.

Senaryo yazarı / yönetmen Eric Darnell’in bu konudaki yaklaşımı şöyle: “Jeffrey Katzenberg bize ihtiyaç duyduğumuz her yere gidip kendi gözlerimizle görmemiz gerektiğini söyledi. Açıkçası oraya gidene kadar hepimizin aklında sadece ağaçlar, geniş çayırlar vardı. Los Angeles’taki Simi Vadisi gibi bir yer düşünüyorduk. Ancak oraya gittiğimiz zaman bambaşka bir ortam olduğunun farkına vardık. Bugüne kadar Afrika’da bir safariye gitmeyi aklımdan bile geçirmemiştim ama orada son derece büyüleyici bir deneyim yaşadım. Ayrıca ekip arkadaşları olarak da bağlılık düzeyimiz arttı. Kreatif ekipler olarak gittiğimiz savanalarda kurduğumuz çadırlarda birkaç gün hep beraber yaşadık. O manzaraları ve yerleri bizzat gidip yerinde görmek, hepimiz için paha biçilmez bir deneyim oldu. Özellikle Masai Mara bölgesinde günbatımında zebraları izlemek bambaşka bir keyifti. Filmi yaparken Afrika’da yaşadığımız deneyimden çok önemli ölçüde yararlandık.”

Tom McGrath şunları ekliyor: “Afrika’ya gittiğinizde orasının ne kadar büyük ve geniş bir yer olduğunun farkına varıyorsunuz. Evet, ağaçlar, çayırlar, bitkiler, bunların hepsi tanıdık gibiydi ama farklı olan bir şey vardı. Oraya gittiğiniz zaman karşımızda o kadar geniş alanlar açılıyordu ki, dünyamızın yuvarlaklığını bile hissedebiliyorduk. Artık elimizde Afrika’yı yansıtabileceğimiz çok önemli veriler vardı. Bize düşen ise Afrika’nın güzelliklerini filmin her karesine yansıtmaktı.”
Yapımcı Mark Swift ise Afrika izlenimlerini şöyle anlatıyor: “Afrika’da beş farklı bölgeyi ziyaret ettik. Bu kıtada hangi ülkeye giderseniz gidin büyüleyici bir ortamla karşılaşırsınız. Karşınıza televizyonda veya filmlerde gördüklerinizden yola çıkarak hayal bile edemeyeceğiniz güzellikler çıkar. Afrika’nın bizi görsel açıdan en çok etkileyen yönünün adeta uçsuz bucaksız gökyüzü olduğunu söyleyebilirim. Yeryüzü alabildiğine düzdü ve uzak mesafelerde çok güzel volkanlar vardı. Ancak bizim için en önemli unsurlar gökyüzü ve bulutlar oldu. Ayrıca geniş düzlüklerde birbirine karışmış şekilde dolaşan hayvan sürülerini görünce bu film için kalabalık hayvan grupları sistemine gerek olduğunun farkına vardık.”

Prodüksiyon ekipleri bu sahneleri yaratabilmek için DreamWorks tesislerini kullanmaya karar verdiler. Yapımcılardan Mireille Soria bu konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor:

“Bu filmde karşımıza çıkan en büyük zorluk, kalabalık hayvan grupları oldu. Filmin öyküsü öyle gerektirdiği için kahramanlarımız Afrika’da kalabalık zebra sürüleriyle, çok sayıda su aygırıyla, aslan gruplarıyla karşılaşıyorlardı. Burada bizim ilgilenmemiz gereken nokta farklı boyutlardaki çok sayıda hayvanı aynı kareye alabilmekti. Bunu nasıl başaracağımız üzerinde uzun uzun düşündük. Sonuçta gökyüzü, kalabalıklar, kısacası herşey daha büyük ve gösterişli oldu.”

Mireilla Soria’nın sözünü ettiği bu unsurların görsel orkestrasyonunu yapma görevini orijinal “Madagascar”ın ve “Madagascar: Escape 2 Africa”nin prodüksiyon tasarımcısı Kendal Cronkhite üstlendi. İlk film için hazırladığı tasarımlar daha fantastik ama bir o kadar da sadeydi. Devam filmi için hazırladığı dünya ise daha somut ve sofistike oldu. Ekran üzerinde daha önce hiç görmediğimiz bir Afrika yaratırken gerçekçiliğe ağırık verdi ama herşeyi bir animatörün bakış açısısıyla filtreden geçirmeyi de ihmal etmedi. Özellikle otlar ve çayırlar olmak üzere çevresel unsurları başarıyla birleştirmek suretiyle dikkat çekici ölçüde epik kalite yaratmayı hedefledi.
Hayvanat bahçesi sakinlerinin bindiği uçağın farklı bir ülkeye gidişiyle ilgili sahneler de bazı zorlukları beraberinde getirdi. İlk “Madagascar”ın konusunun büyük kısmı ormanlarda geçiyor ve karakterleri adeta flora duvarının önünde sunuyordu. İkinci filmin konusunun geçtiği Afrika ise bambaşka bir görselliğe sahipti. Uçsuz bucaksız ufuk manzaraları ve geniş düzlükleriyle farklı bir ortam yaratıldı.

İlk filmde olduğu gibi ikincisinde de karakter animasyonlarını hazırlayan Rex Grignon, yeni filmde uygulanan yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor:

“İlk filmde oluşturduğumuz stili terk etmedik. Çünkü bu dünyanın çok önemli bir parçasıydı. Ancak bu filmde elimizdeki karakterlerin biraz daha fazla kişisel dünyasına girme fırsatını elde ettik. Bol miktarda eğlence yine var ama baş karakterlerimizin iç dünyasına daha çok yaklaştığımızı izleyici de hissedecek. Özellikle Alex karakterinin kendi geçmişini öğrendiği sahnede son derece samimi yaklaşımlar var. Ancak böyle samimi ve duygusal sahnelerin yanısıra penguenlerin jip kaçırdığı türden hareketli sahnelere de yer verdik. Kısacası keyif ve eğlence boyutunu hiç kaybetmedik. Sadece biraz duygusallık kattık.”

Günümüzde artık bilgisayar animasyonu ile bilgisayar destekli görüntüleme teknolojisi arasındaki pencerenin hızla daraldığı gözleniyor. Bunun sonucunda “live-action” yönetmenleri ile animasyon yönetmenlerinin dünyaları giderek birbirine yaklaşıyor. Dolayısıyla “live-action”dan animasyona, animasyondan “live-action”a geçişler hız kazanıyor. Bu durumun en son örneği, “Pan’s Labyrinth”in Oscar ödüllü görüntü yönetmeni Guillermo Navarro’nun “Madagascar: Escape 2 Africa” ekibiyle sözleşme imzalaması oldu.

Yazar- yönetmen Tom McGrath, bu katılımın gerekçesini şu sözlerle açıklıyor: “İlk filmde görüntü yönetmenliği boyutunda çok önemli bir çabamız olmamıştı. Görüntüleri adeta bir kartpostal serisi gibi arka arkaya dizmekle yetinmiştik. Yeni filmde bu konuyu geliştirmek, farklı alanlar arasında hareket eden bir kamera olmasını istedik. Bu film için daha sinemasal bir görüntü dili oluşturulmasında bize live-action alanında faaliyet gösteren bir görüntü yönetmeni katkı yapabilirdi. Mireille’nin girişimleri sayesinde Guillermo kadroya katıldı. Görüntü yönetmenliği alanında gözümüzü açan büyük destek sağladı.”

Eric Darnell’in yorumu ise şöyle: “Gerçek dünyada gerçek kamera ile yapabileceğimiz herşeyi artık sanal kameralarımızla da yapabiliyoruz. Öne zoom, geriye zoom, farklı mercekleri birleştirme, kamerayı istediğimiz gibi hareket ettirme gibi işlemler sanal kameralarla da yapılabiliyor. Hatta daha da fazlasını yapabiliriz. Bir helikopter sahnesi çekmek için helikopterin kendisine gerek yok. Özellikle de bu film için görüntü yönetmenliği konusu kritik önem taşıdığı için live-action çerçeveleme teknikleri konusunda deneyimli bir görüntü yönetmenine ihtiyacımız vardı.”

Hiç yorum yok: