Rachel rolünde Michelle Monaghan

Michelle Monaghan’ın portresini çizdiği Rachel karakteri, eşinden boşandıktan sonra sekiz yaşındaki oğlu Sam ile birlikte yaşayan bir bekar annedir. Eski eşi tüm sorumluluğu Rachel’in üzerine bıraktıktan sonra çekip gitmiştir. Geçinilebilecek parayı zor şartlarda kazanan Rachel, bir yandan da oğlunun bakımıyla ilgilenmeye çalışır.

Sekiz yaşındaki oğlu Sam’i gezi için Washington’a gönderen Rachel, sonunda özgürce hareket edebileceği boş bir gün yakalamıştır. O geceyi kız arkadaşlarıyla bara giderek değerlendirir. Ancak cep telefonunun çalmasıyla birlikte günün son dakikaları tam bir kabusa dönüşecektir. Telefonun oğlundan geldiğini düşünerek bardan çıkar, ancak hattın öbür ucunda, “Oğlunun hayatını kurtarmak için ne yapacaksın?” diye soran bir kadın sesi vardır. Telefondaki kadının neyi kastettiği konusunda hiçbir fikri yoktur ama oğlunun başına kötü bir şey geldiği endişesiyle çılgına döner.

Sonra caddenin karşı tarafında bulunan bir mağazanın vitrinindeki televizyon ekranlarına bakması istenir. Oraya baktığında oğlu Sam’in trendeki eşzamanlı görüntülerini görür. Emniyette zannettiği oğlunun güvende olmadığını aniden fark edince heyecana kapılır.
Film yapımcıları bu rol için hem güzel, hem de sert mizaçlı görünüme sahip bir kadın oyuncu arıyorlardı. İstediği özellikleri Michelle Monaghan’da bulduklarını ifade eden Alex Kurtzman’ın bu konudaki yorumu şöyle: “Michelle ile daha önce ‘Mission: Impossible III’te çalışmıştık. Rachel karakteri için gereken tüm niteliklere sahip olduğunu biliyorduk. Ayrıca ses tonunun da büyük yardımını gördük. Bunların yanısıra Rachel karakterinin hangi özelliklerini beğendiğini, nasıl bir yaklaşım getirmek istediğini son derece dürüst şekilde anlattı. Sunduğu verilerin hepsi bizim için önemliydi.”

Karşılaştıkları ilk andan itibaren Jerry ve Rachel karakterlerinin ikisi de, yaşadıkları sorunun kaynağı olarak birbirlerini görürler ve özgürlükleri için mücadeleye etmeye başlarlar. Yapımcı Alex Kurtzman bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Olaya kendi tahminlerini getiren iki insanı anlatan bir öykü yazdık. Ancak durumla ilgili olarak tahminlerinin doğru olmadığı ortadadır.”
Filmin yapımcılarından Patrick Crowley de şunları ekliyor: “Aslında ikisi de daha büyük bir senaryonun kurbanıdır. Kontrol edemedikleri bir senaryonun kurbanı olduklarının farkına varırlar. Eğer hayatta kalmak istiyorlarsa birbirlerine güvenmek zorundadırlar. İçinde bulundukları belanın tek çözümünün ortak hareket etmek olduğu ortaya çıkar. Bu noktada birbirlerine hangi ölçüde güvenecekleri konusu önem kazanacaktır.”

İki karakter arasındaki ilişkinin romantik boyut taşımadığının altını çizen yönetmen Caruso, “Eğer bu 80’li yıllar tarzında bir aksiyon filmi olsaydı, her tarafta mermiler uçuşurken Jerry ile Rachel’in yattığını görürdük. Ancak onların ilişkisi karşılıklı saygıya dayalıdır. Romantik olmayan bir film yapma fikri bilinçli bir tercih değildi ama doğal olarak öykünün bu şekilde gelişmesini istedim” diyor.

Shia LaBeouf’un bu konudaki yorumu şöyle: “Bence böyle olmasının en güzel yanı, herşeyin yanıtlanmamış olmasıdır. Aşırı cinsellik boyutu olsaydı filmin ucuzlamasına yol açacaktık. Sıradan herhangi bir film haline gelecekti. Bazen çevresel koşullar nedeniyle sevgililerin bir araya gelemediği durumlar olur. Gerçek yaşamda böyledir ama filmlerde pek göremezsiniz. Ayrıca her karesinde aksiyonun kol gezdiği Spielberg tarzı filmlerde romantizm için zaman da kalmaz.”
Rachel’in portresini çizen Michelle Monaghan da iki karakter arasındaki ilişki konusunda şunları ekliyor: “Telefondaki esrarengiz kadının sesinin Jerry ile Rachel’i yönlendirdiğini görürüz. O kadının talimatlarını izlemek zorundadırlar. Aksi takdirde sonuçlarıyla başbaşa kalacaklardır. O komutların neden geldiği, bazı şeyleri yapmalarının neden istendiği konusunda hiçbir fikirleri yoktur. Tek bildikleri şey, telefondaki kadın sesinin onlar üzerinde çok güçlü etkisi olduğu, taleplerini yerine getirmezlerse tehlikede oldukları, aynı zamanda sevdikleri insanların da tehlikede olduğudur.”

Telefondaki ses onlardan sürekli olarak tuhaf ve inanılmaz davranışlarda bulunmalarını talep eder. Sesin nereden geldiği konusunda ikisinin de fikri yoktur. Her telefonda, her arabada, havaalanı ekranında, kısacası akla gelebilecek her yerde daima o kadının sürekli emreden sesi vardır.

Jerry ile Rachel’in çevresindeki herşeyi o ses kontrol ediyor gibidir. Polis arabalarının birbiriyle çarpışmasına yol açan trafik sinyallerinden denizdeki teknelere, metrodaki araçlara kadar her yeri o ses kontrol eder. Jerry o sesi neden takip etmek gerektiğini tam olarak bilmemektedir. Bildiği tek şey, o sesin çok güçlü olduğudur. Çevredeki her teknolojiye sızmıştır ve kontrol edilemeyen herşeyi kontrolü altında tutma gücüne sahiptir.

Yapımcı Kurtzman’ın bu konudaki yorumu şöyle: “Burada esrarengiz bir oyun sözkonusudur. Bu gizemin arkasında kim varsa, telefondaki kadın sesi aracılığıyla iki karakterimizi kontrol altında tutar. Gerekli bilgiyi onlara tam da bilmeleri gerektiği anda verir, bunun dışında hiçbir şey söylemez. Bu nedenle bir sonraki aşamada ne olacağı konusunda ikisinin de bilgisi yoktur. Sadece ve sadece o sese güvenmekten başka hiçbir seçenekleri yoktur.”

Hiç yorum yok: