Steven Spielberg’in “Eagle Eye – Kartal Göz” projesi

“Eagle Eye – Kartal Göz” projesi bundan birkaç yıl önce Steven Spielberg’in beyninde şekillenmişti. Filmin yapım ortaklarından Pete Chiarelli, çıkış noktasını şu sözlerle açıklıyor: “Steven’in aklındaki konsept, teknolojinin artık her yerde olduğu fikriydi. Gerçekten de teknoloji artık çevremizi sarmış durumda… Peki günün birinde bize karşı yönelirse ne olur? Bizi çevreleyen, çok sevdiğimiz ve bağımlısı olduğumuz teknoloji aniden bize zarar verecek odaklar tarafından kullanılırsa ve tamamen kontrolden çıkarsa neler yaşanır?”

Filmin yapımcısı Alex Kurtzman da şunları ekliyor: “İzleyicinin sinemadan çıktıktan sonra korkuyla cep telefonunu kapatacağı bir filmin yapılmasını Steven hep istemişti. Tıpkı 1975 yılında Steven Spielberg’in başyapıtı ‘Jaws’ı izleyenlerin uzun süre okyanusta denize girmeye korkması gibi günümüzde de böyle bir film yapılmasını çok istiyordu.”

Alex Kurtzman sözlerine şöyle devam ediyor: “Eagle Eye”ın öyküsünün geliştirme süreci birkaç yıl sürdü. Çünkü Spielberg’in o günlerdeki düşüncesi bilimkurgu tadında bir film olmasıydı. Teknoloji ile toplum henüz bugünkü kadar bütünleşmediği için bilimkurgu olmasının daha iyi olacağını düşünüyordu.”

Spielberg projeyi 2006 yılı başında Alex Kurtzman ile yazım ortağı Robert Orci’ye getirdi. Bilindiği üzere Alex Kurtzman – Robert Orci ikilisi, yakın geçmişte “Mission: Impossible III” ve “Transformers” projelerinde yazım ortaklığı yapmışlardı. İkili ayrıca önümüzdeki yıl gösterime girecek olan “Star Trek” ve “Transformers: Revenge of the Fallen”ın da senaryosunu birlikte yazdı.

“Eagle Eye” projesinde Roberto Orci ile beraber ilk kez yapımcılığa soyunan Alex Kurtzman, “Burada önemli olan öyküye yeni bir yol çizmek; akip ve patlama sahneleriyle dolu klasik aksiyon filminden çok daha farklı tadlar içeren bir film yapmaktı. Herşeyden önce filmin öyküsüne insani perspektif izlemeye önem verdik” diyor.

Filmde işlemedikleri bir suçun tuzağına düşmüş iki yabancının hayatının aynı noktada kesişmesi anlatılır. Bir yandan masumiyetlerini korumaya çalışırken hayatta kalmanın mücadelesini verirler. İstediği herşeyi istediği gibi manipüle edebilme konusunda limitsiz güce sahip olan bir düşmanın pençesine düşen Jerry ile Rachel’in hızlı tempolu mücadelesi soluksuz gerilim yüklüdür.

Alex Kurtzman bu yaklaşımı şu sözlerle özetliyor: “Filmdeki karakterlerin herhangi bir zaman diliminde yaşıyor olabileceğini varsayarak filmi belli bir döneme özgü kılmadık. İzleyci onların nereden geldiğine bakmadan kolayca bağlantı kurabilir. Onlar, kendi kontrollerinin ötesinde olağanüstü koşullar altında kalan sıradan birer insandır. Sebebini bile anlayamadıkları şeyler yapmak zorunda bırakılırlar. Neden kendilerinin seçildiğini dahi bilemeden hareket ederler.”

Aslında Spielberg’in ilk niyeti filmi kendisinin yönetmesiydi. Ancak başta “Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull” olmak üzere başka büyük ölçekli projelere odaklandığı için sonradan fikrini değiştirdi ve projeyi başka bir yönetmene vermeyi düşündü. Genç yönetmen D.J. Caruso’nun 2007 yılında DreamWorks için çektiği “Disturbia”yı izleyince aradığı yönetmenin o olduğuna karar verdi.

Spielberg gibi usta bir yönetmenin geliştirdiği bir projenin başına geçmek, her genç yönetmen için oldukça tedirgin edici bir durumdur. D.J. Caruso bu konuda neler hissettiğini şu sözlerle dile getiriyor: “Steven Spielberg’in yıllarca kendi beyninde kurguladığı bir öykü olduğunu bilmek, elbette ek baskı yaratır. Bunu kabul ediyorum. Ancak beni rahatlatmak için Spielberg’in elinden geleni yaptığını da söylemeliyim. Benimle özel bir görüşme yapıp, ‘Önemli olan bir yönetmenin ele aldığı projeyi sonuna kadar sahiplenmesidir. Bu fikri alıp kendi fikrin haline getirmeni istiyorum’ dedi. Devam etmem için bana güvendi. Bu kadar verimli bir işbirliğinin keyfini daha önce hiç sürmemiştim.”

Hiç yorum yok: