The Bourne Identity Soğuk Savaştan Berlin Duvarının Yıkılışına

SOĞUK SAVAŞ’TAN BERLİN DUVARININ YIKILIŞINA UZANAN BİR ÇİZGİ

Jason Bourne öyküleri en başından itibaren film yapımcıları için başlıbaşına bir zorluk oluşturdu. Ludlum’un yazdığı kitaplarda olayların Soğuk Savaş döneminde geçtiği vurgulanıyordu.

Olaylarda ünlü uluslararası terörist Carlos’un belirgin bir etkisi vardı. Ancak Ludlum’un kitaplarına dikkatle bakıldığında Soğuk Savaş olgusunun çok fazla ön planda olduğu söylenemez.
Ludlum’u edebiyat dünyasında temsil eden menejeri Henry Morrison bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Ludlum için Soğuk Savaş olgusunun kendisi çok da önemli değildi. Onun asıl ilgilendiği konu, Soğuk Savaş’ın insanları nasıl etkilediği; çok uluslu şirketlerin ve hükümetlerin insanları nasıl yanıltıp sınırlar koyduğuydu. Kitaplarında asıl anlattığı konu buydu.”

Morrison’un bu değerlendirmesini dikkate alan film yapımcıları, çok dikkatli davranarak Bourne karakterini Soğuk Savaş ortamının dışına çıkardılar ve siyah-beyaz kötü adamlarla kahramanların artık var olmadığı 21. yüzyıl dünyasına başarıyla taşıyıp günümüze uygun bir kahraman yarattılar.

İkinci filmin ana teması oluşturulurken ilkinde olduğu gibi Ludlum’un öyküsünün sıçrama tahtası işlevi gördüğünü belirten yapımcı Frank Marshall, bu konuda şu bilgiyi veriyor:
“Ludlum’un yazdığı ikinci kitapta Marie’nin kaçırıldığı ve Jason Bourne’u geri dönmeye zorlamak amacıyla rehin tutulduğu bir olay vardır. Ayrıca hatırlanacağı gibi birinci filmde de Jason Bourne onları ‘Eğer bir daha yanıma yaklaşırsanız peşinize düşerim’ şeklinde bir cümleyle onları tehdit eder. Senaryo yazarı Tony Gilroy bu iki fikri birleştirmek suretiyle yeni filmin temelini attı.

Zaten ortada yeni bir film yapmaya yetecek kadar güçlü bir çıkış noktası olmasaydı böyle bir işe kalkışmazdık. Oldukça radikal bir film yapmamız gerektiğinin farkındaydık. Birinci filmin momentumunu yakalamanın başka yolu yoktu.”

“The Bourne Supremacy”nin senaryo yazarı Tony Gilroy ise, filmin konusunu yazarken nasıl bir yol izlediğini şu sözlerle dile getiriyor:

“Bourne karakterinin merkezde yer aldığı yeni bir film yapacaksak böyle bir filmin neden çekildiğine herkesin ikna olması gerekiyordu. Öncelikle Matt Damon’a uzun bir mektup yazarak gerekçeleri anlattım. Bu filmde neden hiçbir şeyin normal olmaması gerektiğini açıkladım. Jason Bourne karakterinin bir suikastçi olması nedeniyle bir intikam filmi yapamazdık. Çünkü Jason Bourne insan öldürmüş bir katildi ve filme temiz pozisyonda başlaması mümkün değildi. Ellerine kan bulaşmıştı. Bu yüzden bir intikam filmi yapmak doğru olmazdı. Hafızası henüz tam anlamıyla iyileşmediği için de, ‘Tamam artık kim olduğumu, geçmişte neler yaptığımı biliyorum ve artık bunları yapmak istemiyorum’ demenin ötesine geçemezdi. Peki, geçmişinde birçok insan öldürmüş bir suikastçinin böyle demesi yeterli miydi? ‘Bourne Supremacy’nin başlangıç noktasında bu soru yer aldı.”

Hiç yorum yok: