“Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” ve “Vanilla Sky”ın başrol kadın oyuncusu Penelope Cruz

“Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” ve “Vanilla Sky”ın başrol kadın oyuncusu Penelope Cruz:

“PAYLAŞMADAN MUTLULUK OLMAZ”

“Zengin doğmadım ve böyle olmasından memnunum. Çünkü zengin bir insan olarak doğmuşsanız çevrenizde size dünyanın büyük bölümünde insanların yeteri kadar beslenemediğini, barınacak yerleri bile olmadığını, bu durumun hiç de normal olmadığını anlatacak birisini bulamazsınız. Ben şanslıydım. Ailem zengin değildi ve bana bu basit ama önemli gerçekleri öğretti.”

Bu sözleri söyleyen 27 yaşındaki İspanyol kökenli sanatçı Penelope Cruz, kendi kuşağının son yıllardaki en ünlü starlarından birisi... Onu ilk kez 1992 yılında henüz 18 yaşındayken başrolde kamera karşısına geçtiği cinsel içerikli İspanyol yapımı komedi çalışması “Jamon Jamon”da izledik. O filmde bir fahişenin 18 yaşındaki kızının portresini çizdi ve sergilediği başarılı performansıyla İspanyol Oscar’ları olarak kabul edilen Goya ödülünü en iyi kadın oyuncu kategorisinde kazandı.

Daha sonra çoğu Avrupa yapımı olmak üzere bir düzineye yakın filmde kamera karşısına geçti. Bunlar arasında 1992 yapımı “Belle Epoque” ve 1999 yapımı “All About My Mother” da vardı ve her ikisi de en iyi yabancı film dalında Oscar ödülünün sahibi oldu.

İSPANYA’DAN YENİ DÜNYA’YA:

Avrupa çapındaki ününün giderek artması sonucunda Penelope Cruz’u Amerikan yapımlarında da izlemeye başladık. Başrolünü Matt Damon ile paylaştığı 2000 yapımı “All the Pretty Horses” ve Johnny Depp ile birlikte oynadığı ve ülkemizde “Beyaz Şeytan” adıyla gösterilen “Blow”da oynadı.

Penelope Cruz’u önümüzdeki aylarda iki yeni filmiyle daha izleyeceğiz. Başrolünü Nicolas Cage ile paylaştığı savaş draması “Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” (Captain Corelli’s Mandolin), ülkemiz sinemalarında 7 Aralık’ta gösterime girecek. Ocak ayında da Tom Cruise’un karşısında oynadığı aşk öyküsü “Vanilla Sky” ile bir kez daha sinemaseverlerin gönlünü fethedecek.

Adını duyurmaya başladığı ilk günlerden bu yana geçen 10 yıllık süre boyunca Penelope Cruz’un tek derdi, sinema oyunculuğundan kazandığı parayı dünya insanlarına nasıl iade edebileceği oldu. Artık hem Avrupa, hem de Amerikan filmlerinde başrol oynayan ünlü bir stardı ve bir zamanlar hayal ettiğinin de ötesinde bol para kazanabiliyordu. Bu parayı bir şekilde insanlara iade etmesi gerektiğini düşünüyor, bunun yollarını keşfetmeye çabalıyordu.

Çocukluk yıllarının İspanya’nın başkenti Madrid’in yoksul kesimlerinde geçtiğini söyleyen güzel yıldız, “Annemle babam haftada altı gün çalışan insanlardı. Bize sahip olduğumuz herşey için şükran duymamız gerektiğini öğrettiler.” diyor.

Cruz’un bugün 48 yaşında olan annesi Encarna emekli bir kuaför. Yine 48 yaşında olan babası Eduardo ise oto mekanikçisi... İki de kardeşi var. 24 yaşındaki ablası Monica şu aralar ülkesinin en sevilen flamenco dansçılarından birisi. 16 yaşındaki erkek kardeşi Eduardo Jr ise henüz öğrenci. Penelope Cruz artık bir dünya starı ama ailesiyle bağlarını bugün de koruyor.

ENERJİ DOLU BİR ÇOCUKLUK:

Çocukluk yıllarını anarken “Enerji dolu bir çocuktum ama bu kadar enerjiyi nereye kanalize edebileceğimi bilemiyordum. 4 yaşında dans etmeye başlayınca bunun yolunu keşfetmeye başladım. Daha sonra öz disiplin denilen olayın önemini keşfettim. Her dansçı gibi ben de ayaklarım kan toplayıncaya kadar dans ederdim. Artık kımıldayamaz hale gelseniz bile dans ederken gülümsemek zorundasınız. Dans ettiğim yıllarda elde ettiğim öz disiplin sayesinde bugün sinema endüstrisinde günde 14 saat çalışabilecek gücü kendimde bulabiliyorum” diyor.

Penelope Cruz, Madrid’in en prestijli okullarından kabul edilen Ulusal Konservatuar’da klasik bale eğitimi aldı. Niyeti profesyonel bir dansçı olmaktı. Ancak 14 yaşına geldiğinde oyunculuğa da ilgi duymaya başladı. Bazı reklam filmlerinde oynadı ve sinema filmleri için yapılan seçmelere katıldı. Ergenlik dönemindeki aşırı stres ve çalışma yüzünden fiziksel çöküntünün eşiğine geldi.

Aynı anda birkaç işi birden yapmaya çabalıyor ama vücut yapısı bu kadarına dayanamıyordu. Artık beş alanda birden çalışmak yerine tek bir yönde hareket etmek için seçimini yapmalıydı. Uzun uzun düşündükten sonra oyunculuğu seçti. Bunun nedenini şu sözlerle açıklıyor:
“Kendimi bildiğimden beri paylaşma duygusu, duygularımı ifade edebilmek için iletişim kurma ihtiyacı bende vardır. İnsan davranışlarına daima ilgi duymuşumdur. Oyunculuğu seçersem yaşam denilen olayı keşfedebileceğimi ve farklı kişilikleri oynayabileceğimi düşündüm. Ancak itiraf etmeliyim ki, her oyuncuda mutlaka bulunan beğenilme ve sevilme ihtiyacı bende de var.”

“Jamon Jamon”da küçük kasaba fahişesi bir kadının kızını canlandırmak için başvuru yaptığında henüz 18 yaşındaydı. Bu rol sayesinde hem yaşamının akışı, hem de yaşama bakış açısı değişti.
“Filmden önce hiç kimse beni tanımıyordu. Gösterime girdikten sonra Madrid caddelerinde tanımayan kalmadı. O filmi çok severim ve oynadığım için asla pişman değilim. ‘Jamon Jamon’ cinsel içeriğin ağırlıkta olduğu bir filmdi ama sonraki günlerde sinemaya bakış anlayışım değişti.”

“BANA DELİ GÖZÜYLE BAKTILAR”

Sinemada hep benzer rolleri oynayıp klişeleşmekten her zaman endişe eden Penelope Cruz, öncelikle saçlarını kestirip kısalttı ve cinsel içerik taşıyan rolleri reddetmeye başladı. Bu konudaki tavrını şu sözlerle açıklıyor:

“Kendimi tekrarlamanın ihtimalinden bile nefret ediyorum. O dönemde benim için en zor şey, gelen tekliflere ‘hayır’ diyebilmekti. Çünkü çalışmaya fena halde ihtiyacım vardı. Cinsel içerikli film yapmam için gelen teklifleri geri çevirmeye başladığımda insanlar bana deli gözüyle bakmaya başladılar. Ama hiç kimseye aldırmadım ve kararımdan dönmedim.”

Sonraki 10 yıllık sürede çeşitli Avrupa filmlerinde geniş bir yelpazeye yayılan rollerde oynadı. Böylelikle ciddi kadın oyuncu konumunu güçlendirdi. ABD’deki ilk filmi özelliğini taşıyan “Hi-Lo Country”nin (1998) gişe başarısızlığı karşısında da morali bozulmadı. O filmin bir yıl sonrasında “The Girl of Your Dreams” adlı İspanyol yapımındaki performansıyla en iyi kadın oyuncu kategorisinde Goya ödülünü kazandı.

Penelope Cruz’un kariyerindeki pırıltılı yükselişi devam ederken özel yaşamı çok iyi gitmedi. Çek asıllı bir asistan yönetmenle iki yıl süren ilişkisi geçtiğimiz yıl noktalandı. Bu konudaki düşüncesini, “Her ilişkinin bir başı ve bir sonu vardır. Sonsuza dek mutlu olacağınız insanı buluncaya dek böyle sürer gider.” sözleriyle dile getiriyor.

Penelope’un aşk hayatı son günlerde yeniden hareketlendi. “Vanilla Sky”daki rol arkadaşı Tom Cruise ile aşk yaşadığı söylentilerinin giderek çoğalması üzerine Cruise’un menejeri bir açıklama yaparak iki yıldız arasındaki ilişkiyi doğrulamak zorunda kaldı. Yapılan açıklamada, Penelope Cruz ile Tom Cruise arasındaki ilişkinin 6 Temmuz’da Tom Cruise’un düzenlediği yaş günü partisinde başladığı ve o günden bu yana devam ettiği bildirildi.

NEPAL GÜNLERİ VE RAHİBE TERESA:

Penelope Cruz son dönemlerde başarılı bir fotoğraf sanatçısı olarak da adını duyurdu. 1997 yılında “Barcelona’s House of Tibet” adlı kuruluş tarafından keşfedildi ve Tibet’li mültecilerin durumunu fotoğraflarla görüntülemesi için Nepal’e davet edildi.

Nepal’de sekiz gün kalan ve sürekli fotoğraf çeken Penelope Cruz, insan özgürlüğünün ne kadar değerli olduğunu ilk kez orada anladığını söylüyor.

Nepal’de çektiği fotoğraflar daha sonra İspanya’da açılışını Dalai Lama’nın yaptığı bir sergide halka sunuldu. Hemen ardından bir İspanyol dergisinden teklif geldi. Hindistan’ın Kalküta kentine gitmesi ve orada Rahibe Teresa’yı ziyaret etmesi isteniyordu.

Kalküta’ya yaptığı yolculukla birlikte tüm yaşamının değiştiğini ve yepyeni amaçlar edindiğini belirten güzel yıldız, “İlk gün çok sinirliydim. Çünkü Rahibe Teresa hayatımda en çok takdir ettiğim insandı” diyor ve izlenimlerini şu sözlerle dile getiriyor:

“O sabah herkes yerdeki hasırların üzerinde sıralar halinde oturuyordu. Rahibe Teresa’nın en arka sırada oturmakta olduğunu fark ettim. Sıradan bir insan gibiydi. Sonra ayağa kalktı, gözlerimizin içine bakarak önümüze bir program koydu. ‘Sizler buraya çalışmak için geldiniz. Kiminiz cüzzam hastalarına, kiminiz bebeklere bakacaksınız. Sonra buraya döneceksiniz. Herkes çalışacak’ dedi. Kendisi de aynı işlerde çalışıyordu. Hem de günde 14 saat...”

Penelope Cruz sözlerine şöyle devam ediyor: “Sözcüklerle anlatılması çok zor... Orada ölümün eşiğindeki insanlarla birliktesiniz. Onlarla iletişime girdiğinizde yüreğinizin acıdığını hissediyorsunuz. Henüz 1 yaşında olan küçük bir çocuğu anımsıyorum. Gözleri görmüyordu ama en küçük bir gürültü çıkartmadan bile yanından geçsem varlığımı hissedebiliyordu. Bunu da elini uzatıp dokunmak istemesinden anlıyordum. Kucağıma aldığımda bana sımsıkı sarılıyor, hiç ayrılmak istemiyordu. Böyle durumları görmek kolay değil ama mutlaka görülmeli.

Kalküta’dayken şimdiye dek hiç olmadığı ölçüde işe yaradığımı hissettim ve çok mutlu oldum.”
Penelope Cruz daha sonra Hindistan’a iki yolculuk daha yaptı. İspanya’da faaliyet gösteren ve Kalküta’daki yuvasız çocuklara yardımı amaçlayan Sabera Vakfı ile bağlantı kurarak bağış yapmaya başladı. Bu konudaki düşüncesini de şu sözlerle anlatıyor:

“Küstahlık yapmak gibi olmasın ama sinema oyunculuğunun bu tür amaçlar için iyi bir araç olabileceğini düşünüyorum. Kazandığınız parayı insanlara yardım etme yönünde harcayabilirseniz sinema oyunculuğunun getirdiği avantajlardan yararlanmış olursunuz. Eğer ki bol para sahibi olma gibi bir şansa sahip olmuşsanız, o paranın en doğru şekilde harcanması, insanlık adına iyi şeyler yapılması da sizin sorumluluğunuzdadır.”Penelope Cruz sözlerini şöyle noktalıyor: “Paylaşma yoksa mutluluk olmaz. Bence mutluluğun dört kaynağı var: Çalışmak, disiplin, paylaşmak ve zamanı kendiniz ve başkaları için iyi kullanmak... Ben sadece bir sinema oyuncusuyum. Şu anda olduğum noktadan daha ilerisine de geçmeyi isterim ama bu aşamada da yapabileceğim birşeyler var. İnsanlık adına kötü giden bazı şeyleri değiştirmek mümkün. En küçük katkılar bile çok önemli ve ben henüz yolun başındayım.”

Hiç yorum yok: