Kevin Costner ile yeni filmi “Swing Vote” ve aşk üzerine bir söyleşi

53 yaşındaki Kevin Costner’ın en başarılı profesyonel yılı, yönetmenliğini yapıp başrolünde oynadığı “Dances With Wolves – Kurtlarla Dans” ile en iyi yönetmen ve en iyi film dalında Oscar kazandığı 1991 yılıydı. Ondan öncesinde Sean Young ve Susan Sarandon gibi oyuncularla beraber kamera karşısına geçtiği “No Way Out” ve “Bull Durham” gibi filmlerde seksi başrol oyuncusu olarak isim yapmıştı.

Kevin Costner bugünlerde hayatını Los Angeles’ın kuzeyindeki evleri ile Colorado’da ikinci karısı Christine Baumgartner ve 1 yaşındaki oğlu Caden ile beraber yaşadığı çiftlik arasında mekik dokuyarak geçiriyor. İlk karısı Cindy’den de düzenli olarak gördüğü üç çocuğu daha var.

Kevin Costner’ın büyük oranda kendisinin finanse ettiği yeni filmi “Swing Vote”, şansı hiç yaver gitmeyen, alkol ve ebeveynlik problemleri olan orta sınıftan bir adamın vereceği oyla yeni Amerikan Başkanının kim olacağına karar verme noktasına gelmesini anlatıyor.

Filmin başarısının temelinde oynadığınız karakterin kızı Molly’i canlandıran küçük oyuncunun doğru seçilmiş olması var. Bu rolde oynayan Madeline Carroll’un nasıl bulunduğunu anlatabilir misiniz?

Zeki ve akıllı bir kızdan daha fazlasına ihtiyacımız vardı. Aslında zeki kızları her yerde bulabilirsiniz. Bizim ihtiyacımız olan şey, kendisinden ne istendiğini gerçekten anlayabilecek düzeyde küçük bir oyuncuydu. Madeline kendisinden istenilenleri tam olarak anladı. Dediğim gibi zeki küçük oyuncuları her zaman bulabilirsiniz ama zeki olmaktan daha fazlasını sunan oyuncu sayısı azdır. Madeline filmdeki baba-kız ilişkisini yansıtacak şekilde bir performans sergiledi. O olmasaydı bu film yürümezdi.

Bu filmde yapımcı olarak da görev yapıp çok miktarda paranızı koydunuz. Bir politik komediye yatırım yapmak, ticari açıdan risk değil mi?

Filmlerdeki karakterler daima bizim seçtiğimiz arka planların önünde hareket ederler. Bu filmdeki arka planımız ülkenin politik sistemidir. Ancak özünde bir komedidir. Bu nedenle politik ortamı arka plana almakla birlikte aslında olgun bir adam ile ergenlik çağındaki küçük kızı arasındaki ilişkiyi anlatır. Küçük kızın babasından şikayetleri vardır. Sorumsuz yapısına öfke duyar. Kendisi için en küçük bir adım dahi atmadığına kızar. Ancak sonuçta ikisinin birbirini sevdiğini hissedersiniz.

Ancak Bud karakterinin haylisevimsiz bir karakter olduğunu unutmayalım. Oynadığınız karakterin bu yapısından sıkıntı duydunuz mu?

Bundan hiçbir zaman korkmadım. Bud karakterinin birçok farklı yönü vardı. Bunları da vermek istedik. Sonuçta Bud kendi konumuna bir bakış atmak zorunda kalır. Kendisine son derece sofistike bir bakış attığını fark edersiniz. Bud karakterinde hepimizin derinden hissettiği bir duygusuzluk vardır. Politikaya karşı da kayıtsızdır. Politikadan biraz anlar ama bu konuda eğitimsizdir.

Filmlerinizi kimin için yapıyorsunuz?

Erkekler için film yapıyorum. Tüm erkeklerin ortak zeminini arıyorum. Aynı zamanda iyi kadın rolleri olan filmlerin de arayışı içerisindeyim. Filmlerde kadınlar için yeteri kadar iyi roller olmadığını hep duyarız. Bu benim filmlerim için geçerli değildir.

“Swing Vote”, Kevin Costner’ın yakışıklılığın sergilendiği bir film değil… Egonuz buna dayanabildi mi?

Yapmam gereken buydu diye düşünüyorum. Güzelliğe ve yakışıklılığa dayanmayan bir rol aldım ve öykü akışı boyunca sadece karakterin diğer özelliklerine odaklandım. Karım benim hala yakışıklı olduğumu düşünüyor. Sokağa çıktığım zaman birkaç bakışın bana çevrildiğini görüyorum. Belki ünlü olduğum içindir, belki de yakışıklı olduğum için… Bunu bilemiyorum. Aslında çok da umurumda değil… Eğer 18 yaşındaki kızları cezbetmeye çalışıyor olsaydım umurumda olurdu ama böyle bir düşüncem yok. Milyon yıl geçse böyle birşeyi yine de yapamam.

Bu aralar ikinci kez baba olmanın korkusunu yaşadığınızı söylemiştiniz. Bu durum şimdi size enerji veriyor mu?

Bir çocuk size enerji vermez. Şunu açıklıkla söyleyebilirim ki, çocuk sizin enerjinizi kullanır. Evet, bir ailem var ve ailemi seviyorum. Yapabildiğim kadar da geliştirerek sürdürmek istiyorum. Ancak ikinci kez baba olup çocuk büyütmenin zorluklarına ikinci kez yeniden başlama fikri bana başlangıçta cazip gelmedi. Böyle birşeye ihtiyacım olmadığını düşündüm. Ancak derinlemesine düşününce karım için önemli olan birşeye benim de önem vermem gerektiği noktasına geldim. Eğer hayatınızda bir partneriniz varsa, onun için önemli olan birşeyin sizin için de önemli olması gerekir.

Bu noktaya geldikten sonra kararlarım da netleşti. Şöyle düşündüm: “Eğer olmamı istediği gibi olamıyorsam bu kadından uzaklaşmalıyım. Eğer kalacaksam da onun istediği şeyleri yapmalıyım.” Hepimizin hayatta seçimleri vardır. Ben de tercih yapmak durumunda kaldım. Tercihimi sevgiden yana kullandım. Belki pratik gelmeyebilir ama sevgiyi kaybetmek istemedim.

Sözlerinize bakılırsa, kararınızdan pişmanlık var gibi…

Bilemiyorum. “Ne yapmalıyım?” sorusunun yanıtını içeren bir kitap yok. Bir tarafta, “Bekar kal, mutlaka bekar kal…” diyenler var. Buna bir de, “Neden durup dururken evlenip kendi elini kolunu bağlıyorsun” diye koro halinde şarkı söyleyenleri eklersek insanın kafası karışıyor.

Yeniden aşık olduğunuzu düşündünüz mü?

Hepimizin bu şansı var. Aşk sürekli inip çıkan bir asansör gibidir. Gerçekleştiği anda kendine özgü gizemi vardır. Haftada birkaç defa aşık olan erkek arkadaşlarım var. Ancak aynı hızda sevgililerinden ayrıldıklarını görüyorum. Bu çok cansıkıcı birşey… Ayrıca kendi keyfimiz için başka bir insanı incitmek de sözkonusu…

Christine ile tanışıncaya kadar aşkı gerçek anlamda yaşamamıştım. Çevremdeki ilişkilerden hep kavgalı dövüşlü örnekler gördüğüm için ciddi bir ilişkiye kalkışmamıştım. Bence eğer bir ilişkide “aşk” sözcüğünü kullanıyorsanız dikkatli olmalısınız. Çünkü aradan iki ay geçtikten sonra o kişiyi sevmiyorsunuz. Bir insanla ilişkiye girmek zor bir olay olduğu için “aşk” sözcüğünü kullanmamalısınız.

Ancak kadınlar için bu tavır pek alışık oldukları birşey değildir. Çünkü onlar, “Ne zaman bana aşık olduğunu söyleyeceksin?” diye düşünerek bekliyorlar. Eğer “aşk” sözcüğünü kullanacaksanız bu duygunuz gerçek olmalı ve tam konsantre olmalısınız. Sonuçta aşk ilişkileri normal ticari ilişkiler gibi değildir. Emin değilseniz söylememelisiniz.

Herşeyin belli bir sebep sonucu oluştuğuna inananlardan mısınız?

Sanırım ama tam emin değilim. Bunu anlayabildiğimi iddia edemem. Benim için hala bir gizemini koruyan bir konudur. Şu anda hayatımın tam anlamıyla mükemmel olduğunu söyleyemem. Hayatımda değişimlerin olduğu bir dönemdeyim. Herşeyi belli bir düzene koymam gerekiyor. Ancak ben hayatım boyunca bu akıcı durumları her zaman hissetmişimdir.

Amerika’nın politik süreci konusunda alaycı bir yaklaşımınız var mı?

Evet her geçen gün biraz daha alaycı yaklaşımım oluyor…

Filmde Bud karakteri biraz yalnız bir karakterdir. Siz hiç böyle hissettiniz mi?

Yalnızlık duygusunu hissettim ama yalnız olduğum için değil… Sadece yalnız kalmaktan korkmadığım için… Bu camiada çoğu zaman kendimi izole olmuş buldum. Bakın size bir örnek vereyim. Bu filmi finanse etmeye karar verişimin sebebi, bana “ABD dışında fazla para kazanamazsın” denilmiş olmasıdır. Uluslararası hasılatının pek parlak olmayacağı söylendi. Ben de onlara şu cevabı verdim: “Okey, ben pratik bir insanım. Ne dediğinizi anlayabiliyorum. Sonuçta bu bir Amerikan komedisidir ve uluslararası arenada fazla şansı olmaz. Bunu anlıyorum ama böyle olması bu filmin yapılmaması gerektiği anlamına mı gelir?”. Onlara bu cevabı verdikten sonra oturup kendim yapmaya karar verdim. Kendimi bu camiada zaman zaman yalnız hissedişimin sebebi bu işte…

Aslında bu film, yapılması için büyük mücadele verdiğiniz filmlerin ilki değil… “Dances With Wolves”ta da aynı mücadeleyi verdiniz…

Evet, sadece “Dances of Wolves”le de sınırlı değil, “Field of Dreams”I de yapmak istememişlerdi. Onların yapmak istemeyip de benim yaptığım çok sayıda film vardır. Bunlardan birisi de “Open Range”dır. Bunların belli bir değeri olacağı için yapılabileceğini düşündüm. Belki mega değerleri yoktur ama sonuçta belli bir değerleri vardır. Haksız mıyım? En azından benim için değerlidirler. 200 milyon dolarlık bir filmde oynamayı isterdim. Nitekim oynadım da… Ancak filmin bütçesinin yüksekliği benim için bir değer ifade etmez. Herşeyden önce kendi egoma bakarım. Kendi egom bir filmin parçası olmayı istiyorsa yapmak isterim. Sonuçta benim de bir egom var.

Hiç yorum yok: