ÇEKİMLER BERLİN, MOSKOVA VE HİNDİSTAN’DA YAPILDI

ÇEKİMLER BERLİN, MOSKOVA VE HİNDİSTAN’DA YAPILDI

“The Bourne Supremacy” için ilk hazırlıkları senaryo oluşturma ve senaryodaki rolleri dolduracak oyuncuları saptamakla yapan yapımcılar, bir yandan da Jason Bourne’un öyküsünün olmazsa olmaz unsuru olan mekan çalışmasına hazırlanmayı ihmal etmediler.

Bourne’un çıktığı ilk yolculuğun ana duraklarından üçünü Paris, Zürih ve İtalya oluşturuyordu. Yapımcılar ikinci film için mekan tercihi yaparken dünyanın en ünlü kentlerinin daha az gösterişli yanlarını sergilediler. “The Bourne Supremacy”de kullanılan yeni mekanların seçiminde de klişelerden uzak durma ve filmin gerçekçilik boyutuna katkı sağlama gibi unsurlar gözönüne alındı.

Senaryo yazarı Tony Gilroy bu konudaki yaklaşımı şöyle açıklıyor: “Mekanları belirlerken herşeyin doğal biçimde olmasını ve gösterişten uzak durmayı hedefledik. Bu nedenle Avrupa ülkelerinde dolaşarak çok sayıda mekan belirledik. Bu konudaki tavrımız hiçbir zaman, ‘Bakın biz Hindistan’dayız ve burası da Taç Mahal’dir’ diyen turizm tanıtımcıları şeklinde olmadı. Filmdeki bütün mekanları sokak düzeyinde ve insanlara tanıdık gelecek şekilde düzenledik.”

Filmin yapımcısı Frank Marshall’a göre, Ludlum’un kitaplarında sözü edilen Soğuk Savaş ortamına küçük bir ithafta bulunma fırsatı çıktı. Ünlü yapımcı bunu şu sözlerle açıklıyor:

“Bu filmin çekimlerini Soğuk Savaş yıllarının merkezi diyebileceğimiz iki kentte yapma fırsatını elde ettik. Sözünü ettiğim bu kentler Berlin ve Moskova’ydı. Özellikle de, Soğuk Savaş döneminde casusların cirit attığı kent olarak bilinen Berlin kenti, bizim için çok farklı ve heyecan verici mekanlar sağlayabilirdi. Bu nedenle filmin çekimlerinin büyük kısmını Berlin’de gerçekleştirdik. Bunun yanısıra Moskova kenti de ‘The Bourne Supremacy’nin bazı sahnelerine ev sahipliği yaptı.”

Filmin senaryo yazarı Tony Crowley ise, “Neden Berlin?” sorusunun yanıtını şu sözlerle veriyor: “Berlin o dönemde Batı Dünyası için bir çeşit cephe işlevi gören bir kenttir. Bizlerin ileri karakolu gibiydi. Soğuk Savaş döneminin ikinci önemli kenti ise, herşeyin organize edildiği Moskova’ydı. Bu kentlerin her ikisi de oldukça tehlikeli ve sağı solu belli olmayan değerler üzerine inşa edilmişti. Ancak ikisini de heyecan verici kılan yanı tehlikeli olmalarıydı.”

Yönetmen Paul Greengrass’ın bu konudaki düşünceleri ise şöyle: “İkinci öykü için arzuladığımız görsel renk paletlerini Berlin ve Moskova’da elde ettiğimizi söyleyebilirim. Bu filmde, geçmişini arayan bir adamın çıktığı çok ilginç bir yolculuk var. Bu yolculukta Hindistan’ın sıcaklığından ve rengarenk ortamından Moskova kışının soğuk ve tek renkli yaşamına kadar herşeyi bulabilirsiniz. Bourne için çok tehlikeli bir görev sözkonusu. Üstelik çeşitli kentlerde gelişen bu yolculuğa, Bourne’un kendi iç dünyasına yaptığı psikolojik bir yolculuk da eşlik ediyor.

Geçmişinde yaptığı davranışların izini sürebilmek için Avrupa’da dolaşmadığı yer kalmıyor. Berlin’in açık alanlarla dolu rüzgarlı caddelerinden Moskova’nın soğuk ve kasvetli havasına kadar her yerde Bourne’un tam bir izolasyon içinde olduğuna tanık oluyoruz.”

“The Bourne Supremacy”nin çekimlerinin önemli bölümünde Berlin’in tarihi Babelsberg Stüdyoları ev sahipliği yaptı. Bu stüdyolarda daha önce Fritz Lang’ın ünlü “Metropolis” filmiyle, Josef von Sternberg’in “The Blue Angel – Mavi Melek” adlı filminin çekimleri gerçekleştirilmişti. Ayrıca Berlin kent merkeziyle dış semtlerinde de çeşitli mekan çekimleri yapıldı.

Moskova’daki çekimlerde ise genellikle kentin ana caddelerinde çalışma yapıldı. Filmin önemli sahnelerinden birisi olan arabalı takip sahnesi ise Moskova dışında inşa edilmekte olan toplu konut projesi alanında hayata geçirildi.

“The Bourne Supremacy”nin çekimleri yapılırken konu akışının tam tersine gelişen bir çekim takvimi izlendi. Bu nedenle film yapımcıları önce Moskova’ya giderek oradan Berlin’e döndüler. Son olarak da filmin açılış sahnelerinin çekimi için Hindistan’daki Goa bölgesine gidildi.

Yapımcı Frank Marshall, bu bölgenin tercih edilme gerekçesini şu sözlerle açıklıyor: “70’li yılların başlarında oraya gitmeyi hep istemiştim. Zaten 60’ların sonlarıyla 70’lerin başında hippie felfesine inanmış herkesin gönlünde oralara gitmek vardı. Tony bu konuda küçük bir araştırma yapınca günümüzde de birçok Avrupalı’nın hala oraya gittiğini buldu. Hindistan’daki iki haftalık çekimin ön hazırlık süreci altı ayı buldu ama doğrusu bu zahmete değen bir sonuç elde ettik.”

“The Bourne Supremacy”nin yapımcısı Marshall, ilk filmle ikincisi arasındaki en önemli farkı şu sözlerle dile getiriyor: “Birinci filmde Jason ne olduğunu bilmediği birşeylerden kaçıyordu. Bu filmde ise bir hedefi var. Kısacası o artık birşeylerden kaçmıyor. Belli bir amaçla hedefe yönelmiş durumda.”

Filmle ilgili son sözleri ise yönetmen Paul Greengrass söylüyor: “Bourne’un öyküsündeki süreklilik unsurunda kendisi hakkında bazı gerçeklerin farkına varması yer alır. Geçmişte kötü şeyler yapmış sözleşmeli bir katil olduğunu artık bilmektedir. Bu nedenle artık o kötü işleri neden yaptığını ve davranışlarının sonuçlarını bilmek ister. Kendi geçmişini derinlemesine kurcaladığında bundan sonrası için karşısına iki seçenek çıkar. Kendisini o pis işlere sürükleyenlerden intikam almak veya geçmişini gönül rızasıyla olduğu gibi kabullenmek...

Bourne bu yolculuğa çıkarken intikam hırsıyla doludur ama hayatta kalabilmesinin tek yolunun gerçeği kabullenmek olduğunun farkına varmakta gecikmez. Bence bu çok önemli bir tercih ve ilgi çekici bir iz sürmedir.”

Hiç yorum yok: