Paula Patton ile “Swing Vote” üzerine söyleşi

32 yaşındaki Paula Patton, prestijli Güney Kaliforniya Üniversitesinde film yapımı eğitimi aldı. Bugüne kadar çeşitli belgesellerin yapımcılığını üstlendi. Sonra işinin hoşuna gittiğinin ama sevmediğinin farkına vardı ve oyuncu olmaya karar verdi.

2005 yılında oynadığı ilk film, başrollerini Will Smith ve Eva Mendes ile paylaştığı “Hitch” oldu. Ertesi yıl hedefini büyüterek, “Déjà vu” adlı filmde Denzel Washington ve Val Kilmer’a karşı baş kadın oyunculuğa terfi etti.

Kevin Costner’a karşı oynadığı son filmi “Swing Vote”da yaşadığı küçük kasabanın sakinlerinden birisinin yeni Amerikan başkanını belirleyecek noktaya geldiğini öğrenince mesleğinde büyük patlama yapan yerel televizyon kanalı gazetecisini oynadı.

Başarılı şarkıcı Robin Thicke ile evli olan Paula Patton yaşamını Los Angeles’ta sürdürüyor.

Bu rolü nasıl aldınız?

Bükreş’teyken senaryo taslağını okuma fırsatı bulmuştum. Bol bol güldüm. “Bu filmde yer almak için ne yapabilirim?” diye sordum. Sonra Josh Stern’in (yönetmen) benimle telefonda konuşmak istediğini haber aldım. Yaklaşık bir saat konuştuk. Aradan birkaç gün geçtikten sonra beni tekrar arayıp, “Rolü aldın!” dedi. Düşünebiliyor musunuz, rolü telefonda aldım! Çok mutlu oldum ve, “Oh Tanrım, bu bir mucize…” diye düşündüm.

Telefonda bir saat ne konuştunuz?

Kendi politik görüşümden ve filmde tam olarak neyin anlatıldığından emin olmak istedim. Senaryo taslağını okuduğumda bu filmde üstleneceğim karakterle neyi başarmak istediğimden emin oldum. Oynayacağım karakteri en detaylı şekliyle gördüm.

Filmin diğer ‘bayan’ başrol oyuncusu Madeline Carroll için ne diyorsunuz? (Costner’ın küçük kızını oynadı)

Bakın açıkça söylüyorum ki, Madeline Carroll günümüzün yeni Jodie Foster’idir. Bu kadar basit… Seyredin, siz de görün. Jodie Foster kıvamına gelmesi için daha birkaç yılı var ama gerçekten başarılı bir küçük oyuncu…

Portresini çizdiğiniz karakter öylesine tutkulu bir kadın ki, çalıştığı televizyon kanalına haber yapabilmek için etik olmayan yollara girdiğini görüyoruz. Siz de film dünyasındaki rakiplerinizle baş etmek için böyle yollara girdiniz mi?

Dürüst olmak gerekirse hepimiz büyük bir mücadele içindeyiz. Günümüz Amerika’sında artık “Mutlaka kazan. Hangi araçla olursa olsun, ne pahasına olursa olsun kazan!” mantığının geçerli olduğunu düşünüyorum. Eğer bu mantığa uygun hareket ediyorsanız, hem kendiniz için hem de başkaları için birtakım ahlaki değerleri çiğnemek zorundasınız. Böyle bir yola girmektense kurban olmayı tercih ederim. Belki biraz daha az ünlü olurum ama en azından ruhum bana kalır. Ruhumu kaybetmektense daha az üne razıyım.

Gerçekten almayı istediğiniz bir rol olduğunda hangi ölçüde rekabetçisiniz?

Rekabetçi değilim desem yalan söylemiş olurum. Bu nedenle böyle birşey olmadı diyemem. Kaybedilmiş bir rol için sonradan çok pişmanlık duyabiliyorsunuz. Öyle anlar geliyor ki, o filmin bitmiş halini seyrederken, “Ah, orada ben olmalıydım” diyorsunuz. Ancak genel anlamda diğer kadın oyunculara karşı rekabetçi bir yaklaşım içerisinde olmamaya çalıştığımı söyleyebilirim. Çünkü rekabete girdiğim zaman içimden bir parça kopmuş gibi oluyorum ve kendimi iyi hissetmiyorum. Bu nedenle kendime karşı rekabet halinde olmaya çalışıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyorum.

Kevin Costner’ın deneyiminden bolca yararlandınız mı?

Oh, Kevin Costner ile oynamak büyük bir hediye gibiydi. Olağanüstü bilgi birikimi ve bilgeliğe sahipti. İnanılmaz bir aktör olmasının yanısıra büyüleyici bir yönetmendir. Bir filmin tüm dünyasını anlayabilen usta bir oyuncu, yapımcı ve yönetmen…

Sadece oturup onun çalışma tarzını seyretmek, söylediklerini dinlemek bile hoşuma gitti. Diğer aktörlerin rahat olması için, en iyi çalışmayı sergilemesi için elinden geleni yapıyordu. Kesinlkle bencil birisi olmadığını gördüm. Her zaman için kendi birikiminden parçaları bizlere aktarmaya çalışıyordu.

Yapımcı olarak çalıştınız. Gelecekte yönetmenlik olabilir mi?

Kendimi kesinlikle kamera arkası için uygun görüyorum ama yönetmen olabilir miyim, orasını bilemem. Yönetmenlik gerçekten zor bir iş ama ‘asla olmaz’ demeyi de sevmem.

Ne kadar zamandır sinema hayranısınız?

Küçüklüğümden beri filmleri hep sevdim. Annem beni hep yabancı filmlere götürürdü. Benim için mükemmel bir kaçış olurdu. Bu nedenle önüme fırsat çıkarsa bir filmin yapım sürecinin parçası olmaya hayır demem.

İlk seyrettiğiniz filmi hatırlıyor musunuz?

Hayır ama bende derin etki yapan bir filmi çok iyi hatırlıyorum. Küçük bir kızken “Pollyanna” bende çok derin etkiler bırakmıştı.

Küçükken ileride oyuncu olmayı hiç hayal etmiş miydiniz?

Yürümeye ve konuşmaya başladığım andan itibaren oyunculuk istedim sanırım. Küçükken çeşitli oyunlar sahneleyerek ağabeyimi arkadaşlarının karşısında zor durumda bırakmaya bayılırdım. Yaptığım oyunlar karşısında bana sinir olurdu.

Sonra performans sanatları lisesine gittim ama ergenlik yıllarımda ani bir karar değişimi oldu ve oyunculuğu meslek olarak seçmemeye karar verdim. Bunun nedenini tam olarak bilemiyorum, belki de kendime güvensizlikti. Sonuç olarak USC Film Okulu’na gittim ve bir süre kamera arkasında çalıştım. Ardından Discovery Channel için belgesel tipte filmlerin yapımcılığını üstlendim.

Öyleyse, oyunculuğa geri dönme kararını neden verdiniz?

Şöyle hissettim: “Bu iş hoşuma gidiyor ama sevmiyorum.” Yaptığım işle ilgili bir problemim vardı sanki… Tutkuyla yapacağım bir iş olsun istiyordum. Öyle bir iş olmalıydı ki, geceyarılarına kadar çalışsam bıkmamalıydım. Günde iki saatlik uykuyla bile istekle sarılabileceğim bir iş olmalıydı.

27 yaşıma girdiğim gün bu noktaya geldiğimi hissettim. “Oyunculuğu seviyorum, küçük bir kız olduğum günden beri yapmak istediğim iş bu…” diye düşündüğüm 27 yaşımı hiç unutamam. Ne kadar zor olursa olsun, insan mutlaka ve mutlaka sevdiği işi yapmalı… Ardından oyunculuk dersleri almaya başladım ve bing, bang, booommm…

Ayrıca “Mirrors – Aynalar” adlı psikolojik gerilim filminde Kiefer Sutherland ile birlikte oynuyorsunuz. Onunla ilişkiniz nasıl?

Karısıyla sorunları olan kocayı oynadı. Büyük bir aktör… Daima 10 numara oyun ortaya koyduğu için onunla çalışmak harikaydı.

“24” dizisinin hayranı mısınız?

Gerçek anlamda hayranıyım. Ayrıca ilk siyah başkanı onlar sundukları için ayrıca sevmek gerekir. Psişik bir durum değil mi?

Öyleyse sizin de bir Barack Obama hayranı olduğunuz anlamını çıkarabilir miyiz?

Evet. Özellikle Irak politikalarına bakınca “Tanrım, en doğru adam bu galiba…” diye düşündüm. Obama ile ilgili olarak gerçekten umut doluyum.

“Swing Vote”un bir politik mesajı olduğunu düşünüyor musunuz?

Politikaya karşı bu kadar duyarsız olmaktan vazgeçmeliyiz mesajı var. Doğrusunu söylemek gerekirse teknoloji malesef hepimizi işimizin kölesi haline getirdi. Geceleri yatağının başucunda laptopuyla uyuyan arkadaşlarım var. İnsanlar sürekli çalışıyorlarsa politik açıdan nasıl aktif olabilirler? Dünya üzerinde neler olup bittiğini nasıl bilebiliriz?

İnsanların şu anda yaptığı tek şey, kendi ailesine zaman ayırmak ve arabasına nasıl benzin alabileceğini, masaya nasıl yemek koyabileceğini merak etmek… Milyonlarca insan açısından durum öyle berbat ki, politik kayıtsızlığın ve duyarsızlığın da ötesinde bir tablo var. Durumun umutsuz olduğunu hissediyorlar ve bence en büyük problem bu… Ne iş yapıyorsak yapalım politik açıdan aktif olmaya ihtiyacımız var. Toplumsal duyarlılığımız mutlaka olmalı… Değişimin tek yolu bence bu…

Seçimlerde her zaman oy verir misiniz?

Her zaman… Toplumsal konular ve politikayla yakından ilgilenen bir aileden geliyorum. Annem küçük kasabalarda 27 yıl boyunca öğretmenlik yaptı. Okuma yazma dahi öğrenme şansı olmayan çocukların rehberi oldu. Babam cinayet davalarına bakan bir savunma avukatıydı ama daima avukat tutabilecek parası bile olmayanların savunmasını üstlendi. Ağabeyim bir cemaat servisinde görev yaptı. Üniversitedeyken ben de bazı şeyler yaptım ama şu an bencil, çirkin insanlardan birisiyim. Düşünsenize, bunca çabama rağmen yeteri kadar ünlü birisi bile değilim.

Ama siz ve kocanız, Hollywood’un oldukça ünlü çiftleri arasında yer alıyorsunuz…

Doğrusunu söylemek gerekirse ben olayı böyle görmüyorum. Kocamla uzun yıllardan beri tanışıyoruz. İlk tanıştığımızda o 14, ben 15 yaşımdaydım. Hayatımızda bugüne kadar çok büyük olaylar yoktu. Kocamın ulaştığı başarı şu an onun için yepyeni birşey… Bana bir kamyon çarpsa kimse farkında olmaz ama o fark edilir. Kocamın başarıları gerçekten çok hoşuma gidiyor. Ayrıca sadece kendisini düşünmeyip, benim kariyerimin gelişmesine yardımcı olduğunu, özen gösterdiğini bilmek de çok güzel… Bu nedenle kocama teşekkür borçluyum.

Ancak belli bir düzeyde ünlü olmanın getirdiği diğer boyutların biraz ürkütücü olduğunu söylemeliyim. Özel yaşamın kaybolduğu düşüncesi hiç de heyecan verici değil… Geçen yıl kocamla beraber The Ivy’de öğle yemeği yiyorduk. Orasının yemeklerini ikimiz de severiz. Bir anda fotoğrafçılar ordusu ortaya çıkıverdi. Bir daha o caddeye adımımı bile atacağımı sanmıyorum.

Gelecek planlarınızda bebeğe de yer olacak mı?

Benim açımdan geri sayım başladı. Yakında bu konuyu çözümlemeye ihtiyacım var. Aslına bakarsınız kendim de çocuk gibi olduğum için beni endişelendiriyor. Çocuk sahibi olma fikrine henüz alışamadım ama kesinlikle bir tane istiyorum. Keşke saati tersine çevirebilseydim. Bir süre daha kendimi eğlendirmek isterdim!

Hiç yorum yok: