NECROMONGE’LİLERİN DÜNYASI NASIL HAZIRLANDI

NECROMONGE’LİLERİN DÜNYASI NASIL HAZIRLANDI

Helion’daki neşe dolu ortam ile Slam hapishanesinin ilkelliği tam bir kontrast oluştururken Necromonge gezegeni sakinleri ise, şeytani güçlere dayalı seçkinliğin örnekleridir. Askeri cesaretin ve ideolojinin temel olduğu Necro’ların yaşam biçiminin heyecan verici tarzda belirlenmesi kolay iş değildi. Holger Gross yönetimindeki tasarım ekipleri, basmakalıp klişelerin tuzağına düşmeden bu zor işi başarmak için grup içinde bir beyin fırtınası yaptılar. Sonuçta aradıkları yanıtı 17. yüzyıl Orta Avrupa’sının ilk dönem Barok mimarisinde buldular.
Koyu renk metallerin ağır bastığı son derece ayrıntılı ve geniş hacimli Necro dünyası için Holger Gross şu yorumu yapıyor:

“Necro dünyasındaki yapıların kendi anlayışı doğrultusunda seçkin olmasını istedik. Faşizm ile teokrasinin kesişme noktasındaki bu Barok yapılar, mimari ayrıntılar bakımından dinsel ve estetik özellikler taşır. İlk bakışta soğuk ve şeytani görünümü vardır ama güç ve iktidar kavramlarını çağrıştırır. Biz bu setleri hazırlarken ‘Necro-Barok’ şeklinde adlandırdığımız bir stil geliştirdik. Uzay gemisi ve silahların yapısı gibi teknik unsurların nasıl olacağını belirlerken birtakım zorluklarla karşılaştık. Necro’lar uzay gemilerinde yaşarlar. Teknolojik açıdan çok geliştikleri halde Necro-Barok tarzından da uzaklaşmamışlardır.”

Prodüksiyon tasarımcısı Holger Gross ve sanat yönetmeni Kevin Ishioka yönetiminde çalışan sanat departmanında yedi illüstratör, 10 set tasarımcısı, iki sanat yönetmeni ve iki konsept sanatçısı vardı. Setler kurulmadan önce küçük çaplı maketleri hazırlandı. Filmin yönetmeni David Twohy’nin bu maketlerle yakından ilgilenerek hepsini teker teker onaylamasından sonra yapımına geçildi.

Daha sonra sıra teorinin pratiğe dönüştürülmesine geldi. Film için kurulacak setlerin hepsinin boyut ve çalışma alanı bakımından dudak uçuklatacak kadar büyük olması isteniyordu. “The Chronicles of Riddick” projesine Kanada’nın Vancouver kentinde kurulu bulunan Mammoth Stüdyolarının ev sahipliği yapması uygun görüldü.

Yönetmen David Twohy, film için gerçek boyutlarda setlerin kurulma kararının gerekçesini şu sözlerle açıklıyor: “Filmin drama ve aksiyon boyutlarına oyuncuların daha çok katkıda bulunması açısından bu gerekliydi. Eğer bir aktöre sadece bir sandalye ve masa vererek onun çevresini yeşil ekranla kaplarsanız masa ve sandalyeye bağlı kalmak isteyecektir. Eğer aktörler set parçalarını kendi gözleriyle görürse, dokunabilirse, kokusunu alabilirse performansının değiştiğini görürsünüz. Set ortamının zengin olması sayesinde onlar da daha büyük ve yaratıcı performans ortaya koydular.”

Vin Diesel’in bu konudaki izlenimleri ise şöyle: “Filmdeki gerçekçilik boyutu karşısında 360 derecelik bakış açısı bile solda sıfır kalır. Setlerin gerçek boyutlarda kurulmuş olması sayesinde karaktere odaklanmak daha kolay oldu. Aynı zamanda David Twohy’e de her açıdan çekim yapma olanağını sağladı. Zaten bu tip filmlerde ihtiyaç duyulan özgürlük de budur. Setlere gelip ortamı gördüğünüz zaman yeniden tahmin yapmanıza gerek kalmaz. Size düşen sadece performansınızı göstermektir.”

Filmin setlerini gören diğer oyuncular da, Vin Diesel’in heyecanını aynen paylaştılar. Bunlardan birisi de Thandie Newton’dı. Güzel oyuncu duyduğu heyecanı, “Böyle bir sette oynamak fantastik duygular verdi. Kendimi tümüyle gerçek bir dünyaya girmiş gibi hissettim” sözleriyle dile getirdi.

Judi Dench de duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Filmin setine girince soluğum kesildi diyebilirim. Bond filmlerinde Bayan M karakterini canlandırırken genellikle küçücük bir ofise tıkılıp kalırdım. Çalışmanın büyük kısmı küçük setlerde geçerdi. Böylesine dev boyutlu setlerde çalışmak benim gibi bir oyuncu için gerçekten büyük bir armağan oldu.”

Hiç yorum yok: